Sahildeki durakta otobüs durunca bizde indik. Sahil ormanın içinde ve çok sakin bir yerdi. Kuşların cıvıltıları, ağaç yapraklarının sesi, rüzgarın sesi hepsi bir arada toplanmış huzur yeriydi. Buraya en son evden kaçtığımda gelmiştim. Evet ben evden kaçmıştım. Ama bu hikayeden anlıyorsunuz ki o eve geri dönmüşüm. Havanın kokusunu içime çektim, sanırım biraz fazla abartarak sesli bir şekilde yapmıştım ki
''Neyi kokluyorsun?'' dedi Defne. Çocukluğumu. O evden kaçarak kendine yeni bir hayat kurma planları yapan küçük Cansu'nun kaçıp geldiği yer burası. Burası benim huzuru bulduğum yerdi. Çocukluğumun kokusunu o acısını burnumda hissetmek nasıl bir duygu? derseniz. Acı derim sadece. Acı bir şeyi koklamak burnunuza ne hissettirir? işte aynı şey bunda da geçerli.
''Havayı.'' dedim gökyüzüne bakarak.
'' Ne kokuyor?'' dedi Burak. İlk önce ona sonra Defne'ye baktım. ''Çocukluğum...'' dedim. Burak yüzüme kızgın bir şekilde baktı.
''Bence artık çocukluğunu aklına getirme hep şuanı, geleceğini düşün'' Ben daha geleceğim var mı diye düşünürken o benim rahatlamam için geleceği düşünmemi istedi. Olmayan geleceği düşünmek, bir şekerin tadının tuzlu olduğunu, penguenlerin buzları kendileri kurtarmasını, bir kalemin silgi olarak kullanılmasını düşünmek kadar saçma.
''Olmayan geleceği nasıl düşüneyim ki'' diye mırıldandım. Defne bir anda araya girerek
'' Eee ne yiyeceğiz, acıktım!'' dedi hafif sırıtarak. Konuyu değiştirmek için söylediğini far edince bir kahkaha kopardım. Yüzüme alındığını belli ederek baktı.
''Tamam tamam, evet haklı buraya plansız geldik benim yanımda en ufak bir yiyecek yok'' Defne gözleri ile ormanı göstererek.
'' Olur mu?'' dedi. Burak anında ayağa kalktı bir kaç adım atarak. ''Ee gitmiyor muyuz?'' dedi. Ardından Defne ve bende ayağa kalkıp Burak'ın peşinden gittik. Defne Burak ve benim yanımdan ayrıldı ve başka bir yöne gitti. İnanır mısınız? Burak ile aynı anda göz devirdik.
Beraber ormanda ağaçları inceledik. Sanırım buraya ilk geldiğimde çokta huzurlu değilmiş burası. Çünkü şuan daha çok huzurlu hissediyorum sebebi tam 2 adım yakınımda hayatımı renklendiren Burak var. İlk önce arkama sonra ise Burak'a baktım. Şey sanırım kendimi fazla kaptırmıştım ki yerdeki ağaç dalına takılmıştım. Kendimi yerde dizlerimin üstünde buldum.
''Önüne iyi baksan iyi dersin'' Burak'tan destek alarak ayağa kalktım. Cevap vermemiştim. İlerlemeye devam ettik. Ağaçların, çiçeklerin ve daha adını bilmediğim birçok bitkinin etkisine takılmıştım. Başımı yanımda olması gereken Burak'a çevirdim. Ama o yanımda değildi. Telaşlı bir şekilde etrafıma bakındım.
''Burak!'' ses yoktu. Beni bırakıp gitmiş olamazdı. Onu birkaç gündür tanıdığım kadarıyla benim bırakıp gitmezdi. Onu aramak in cebimden telefonumu çıkardığım an saate baktım. Saati gördüğüm an içime korkular dolmaya başlamıştı. Çünkü saat 17:08'di. Akşam saatlerine çok az kalmıştı ve bu havanın kararması demekti.
''Kimse yok mu!?'' Yoktu. Çiçeklere daldığım için büyü ihtimalle Burak'tan ayrıldım ve bunu ne ben nede o fark etti. Tekrar telefonuma baktım, çekmiyordu.
Çantamda ne olur ne olmaz taşıdığım hırkamı çıkarıp yere serdim ve oturdum. Sanırım tek çare beklemekti. Bekledim, bekledim ve yine bekledim. Kimse yoktu veya bana seslenen... En sonunda gözlerimi kapattım. Dua ederek uyumaya çalıştım. Uyumaya çalıştım ama uyuyamadım. Ayağa kalktım ve bir oraya bir buraya yürümeye başladım. Aklıma hiçbir şey gelmemesi beni neredeyse ağlatacaktı. Yerime geri oturdum.
