Burak benim için çok değerliydi. Cehennem içinde yanan hatta küle dönüşecek olan hayatımın içine girdi ve cennete çevirdi. Belki de o olmasaydı pes ederdim, teslim olurdum acıya. Ama o vardı, hayatıma gitmişti.
Burak elindeki bir tacı bana uzattı. Farklı çiçeklerden rengarenk yapılmış bir taçtı.
"Ormanda sana çiçek toplamıştım, sen uyanana kadar bir taç yaptım"
Elimle elindeki tacı aldım. O kadar güzeldi ki şu zamana kadar aldığım ilk hediye idi. Ama eminim ki hep öyle kalacak."Çok teşekkür ederim, sana ne kadar teşekkür etsem az... Gerçekten çok sağol, her şey için..."
"bir şey değil" dedi ve çok kısık bir şekilde "yeteri ki mutlu ol" dediğini zorda olsa duydum. Onun yaptığı şeylerin karşısında mutlu olmama gibi bir şansınız yok.
Defne koşarak yanımıza geldi. Alnının üzerinde bir yara var gibi gözüküyordu. "ikinizde iyisiniz değil mi?" diye sordum. "Evet evet iyiyiz merak etme" dedi Defne. Burak işe başını aşağı yukarı sallayarak cevap verdi. Sonrasında Burak söze girdi.
"Ben seni ne zaman taburcu olabileceğini sorayım" dedi ve gitti.
Defne bana ilk önce göz kırptı. Ona anlam vermeyerek baktım. Sonrasında gözleri ile Burak'ı işaret etti. Kızgın bir sesle "Defne!" dedim.
Sırıtarak "Ne var ya" Göz devirerek ayağıma baktım. Sargı içinde idi. Sonra başımı cama çevirdim. Burak çok iyi birisi idi. Her hareketi beni mutlu ediyordu. Hayatında hiç gülmeyen birisini güldürmüştü. O Dunya'nın en iyi ve şey... yakışıklı kişisiydi.Burak'ın içeri girmesi ile başımı ona çevirdim. "Ayağını bir kez daha röntgen ile bakıcaklarmış. Ona göre taburcu olabilir dediler"
Defne ayağa kalktı ve "ben bize içecek bir şeyler alıp geliyorum" dedi. Dışarı çıktı. Burak elini yatağın üstünde duran elimin üstüne koydu, dudaklarını araladı. "Cansu, kötü şeyler yaşadın bu yüzden hayatın karanlık değil mi?" dedi. Başımı aşağı yukarı salladım ve "Yağmurun altında elinde bir peçete tuttuğunu düşün o peçete asla kuru kalmaz. İşte o peçete ıslanmayı bıraktığında ben mutlu olabilirim... ""Bırak, ışığın olayım, şemsiyen olayım" işte kurduğu bu cümle beni benden almıştı. Hayatımı ışıklandırmaktan, elimde peçeteyi şemsiye olarak korumaktan bahsediyordu. Ama bu cümleleri neden söylüyordu? Yüzüne anlam vermeyerek baktım. O da gözlerimin içine bakiyordu. Gözlerime dalmış gibi görünüyordu. Sanırım şeyden bahsediyordu... sevgili olmaktan...
Burak bana doğru yaklaşınca gözlerimi kapattım. O an sadece dudağının dudağıma değdiğini hissediyordum. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama bir süre sonra dudağı dudağımdan ayrıldı. Gözlerimi açtım. Yüzüme gülümsüyorum.
"Yeni hayatına gözlerini açtın, o güzel gözlerini" dedi. Sanırım olmuştuk. Sanırım biz sevgili olmuştuk... Mutluluktan cevap veremedim. Uzun bir süre birbirimizin gözlerine baktık. Ama işte bu güzel anı içeri giren Defne bozmuştu.
"ben geldim!" Hoş gelemedin Defne! Diye yüzüne bağırasım geldi, tabii ki yapmadım.
"hoş geldin" dedi Burak üzgün bir sesle.
Defne elindeki sıcak kahveleri uzattı. Burak bana biraz yakınlaşarak "Dikkat et sıcaktır" dedi çok kısık bir şekilde.
Gözlerimle tamam işareti yaptım. Bende kısık bir şekilde "sende" dedim.
Kahveden küçük ve yavaş bir şekilde bir yudum aldım. Defne sanki aramızda gece küçük diyaloğu duymuş gibi duruyordu. Bana ve Burak'a gözleri hafif kısık bir şekilde bakıyordu. Başım ile ne oldu anlamında bir işaret yaptım. Defne gözlerini bizden ayırarak kahvesinden bir yudum aldı. Cevap vermedi. Bugünün tarihini yazın kızlar! Bugün benim en mutlu günüm...