Merhaba okurlarım, nasılsınız?
Lafı çok uzatmak istemiyorum, 4. bölüm sizlerle.
Düzenlenmiş haliyle, iyi okumalar...
Ekimden
Geçen her gün ruhumuza bedenimize oranla daha çok şey katıyordu. Her yeni gün benliğinin hiç bilmediğin yahut baktığın ama görmediğin bir yanını ortaya seriyordu. Kendinle biraz daha bütünleşiyorsun.
Aynada tişörtümü düzeltirken bir yandan da saçıma biraz şekil vermeye çabaladım. Mutfaktan gelen sesle dişlerim gözükecek şekilde gülümsedim. Eylül'ü uyandırmak için seslenen annemle çantamı alarak çıktım odamdan. Çantayı vestiyere koyarken mor tüylü anahtarlık çarptı gözüme, yüzümdeki sırıtış büyürken atik bir hareketle anahtarlığı alıp Eylül'ün kapısını tık tıkladım. Tabii ki hala uyuduğu için ses gelmezken nazik hareketlerle içeri girdim.
Tek kolu yataktan sarkan uzun saçları yatağa dağılmış ağzı açık uyuya kardeşime baktım. Pikesini yere atmıştı her zamanki gibi. Yangın Ayşe'ydi. Sıcağı hiç sevmezdi.
Saç tanelerinin birkaçı yüzüne dağılmışken tıpkı annem olan yüzünü izledim biraz. O kadar güzel uyuyordu ki neden geldiğimi unuttum. Anahtarlığı masasına bırakırken sesiz olmaya özen göstererek komodinine oturdum. Odasına şöyle bir baktığım da yer yer sarı ve mor vardı. Bence uyumsuzdu ama bunu dile getirdiğimde o kadar çok konuşuyordu ki kendime söyleniyordum. Sevimsiz sevimli.
Kâküllerini yüzünden çekerken şakağına ufak bir buse kondurdum. "Eylül, bir tanem, güzelim hadi kalk abicim."
Fısıldayarak dediklerimle kirpiklerini kırpıştırsa da uyanmadı. Uykusu ağırdı, tam bir miskindi. Bir daha şakağına öptüğümde "Hadi abicim kalk, annem kızmasın." dediğim şey etkili olmuş olmalı ki bu sefer gözlerini araladı. "Ağabey?" dedi sonra gözlerini etrafta gezdirdi. Sabah olduğunu anladığında "Off yine mi ya? Ya daha yeni yatmıştık biz. Sanki on saniye daha yeni oldu gibi!" serzenişine kıkırdarken "Oldu balım, bugün de güneş doğdu. Hadi kalk bakalım, sofra hazır." deyip bir buse de yanağına kondurup kalktım. Kapıdan çıkarken söylenişlerini duyuyordum. Sırıtmam büyürken son kez ona dönüp "Günaydın Eylül'üm." Kelimelerim yeni sonlanmıştı ki kapıya bir yastık çarptı. "Gıcık." diye söylendiğini işitirken kafamı sağa sola sallayarak kıkırdadım.
Mutfaktan içeri girerken annemi buzdolabının önünde gördüm, ellerimi beline koyup hafif bir şekilde eğilip yanağında öptüm. Ona sarılmamla sıçrarken "Ah be oğlum, kalpten götüreceksiniz beni bir gün baba-oğul. Az geldiğinizi belirtin. Ses çıkarmak o kadar da kötü bir şey değil yahu." gülümseyerek onu dinlerken babamın mutfağa girmesiyle kaşlarını çatması bir olurken "Karımı sen mi bırakırsın yoksa ben mi bıraktırayım delikanlı?" diye ciddiyetle sorduğunda kahkahamı durduramadım. Ciddiydi. "Anneme sarılıyorum baba." deyip nispet yapar gibi saçlarımdan öptüm annemin. Kaşları daha da çok çatılırken annem bu halimize kahkahalar atıyordu, artık durun demiyordu çünkü biz bu seremoniye alışıktık. "Git kendine sarılacak canının yarısını bul ama oğul benimkine bulaşma." deyip annemi küçük bir hareketle kendine çekti. Annemi kolunun altına alırken "Emzirme işi bittiğinde biter sanıyordum ama yok hala anneci, artık sevgilisi olsa da bir rahatlasak." diye söylenen babamla annemin yanakları kızardı. Dirseğiyle babama hafifçe vurup "Ayıp çocuğun yanında." dedi. Babam bu hareketine gülümserken bende sırıttım. "Hayatımın anlamı çocuk mu o? Emin ol kendisini leyleklerin getirmediğin biliyordur." dediğinde arık annem dayanamamış "Selim." diye isyan ederek yüzünü babamın göğsüne saklamıştı, babam onu çepeçevre sararken burnunu annemin çiçek kokan saçlarına daldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonbaharda Sen
Teen FictionBüyüdükçe anlaşılabilir gelen her şey daha korkunç bir hal alıyordu. Geçmiş yıkımla bugün korkuyla gelecekse yalanlarla doluydu. Alçin Güçlü yaşanmışlıklar dolu hayatında yalnızlığını Ekim Karaca'ya olan sevgisiyle kapatmaya çalışırken hayatının ipl...