Bölüm 6: Sırların Gölgesi, Karanlığın Birinci Evresi

18 3 0
                                    

Merhaba canlarım nasılsınız?

Lafı çok uzatmadan sizi 6. bölüme bırakıyorum. 

İyi okumalar...

                                                                                      🍁🍂🍁

Hayat inişler ve çıkışlarla doluydu; endişe, korku hep etrafımızdaydı. Sevmenin, değer vermenin, kendi dünyana birini almanın en kötü yanı varlığıyla sınanma korkusuydu. Sevginin tohumları kalbe atılır, endişe can suyu olur. Sevgi, endişeyle beslenirdi. Bunu fazlasıyla erken öğrenmiştim.

Sevmekten korktuğumu dile getirmiştim daha önce, sevgi demek birini daha kaybedeceğinin korkusuyla nefes almaya çalışmak demekti.

Endişe bedenimi çepeçevre sararken ellerimin buz kestiğini Ekim'in elime değen sıcak elleriyle anladım. Nefesim sıklaşırken elimdeki kâğıdı buruşturup top haline getirdim. Bakışlarım donuklaşmıştı, geçmiş bir sis gibi etrafımı sararken yutkunmam daha da zorlaştı. Tarih hiç acımadan tekerrür ediyordu.

Bir şeyler oluyordu ve su tersine akıyordu.

"Alçin derin nefes al."

Kafam buğulanmış, hatta saç diplerim karıncalanmıştı. Ekim'i duyuyor ama tam olarak algılarımı ona çeviremiyordum. Sessizlik istiyordum, ses istiyordum. Güven istiyordum. Ben babamı istiyordum.

"Alçin bana odaklanmaya çalış, derin bir nefes al. Hadi Böğürtlen." yanımıza bir başkasının geldiğini hissederken buruşmuş kâğıdı sıkıca tutuyor bir yandan da etrafıma bakınıyordum. "Ne oluyor?" diyen Bulut'a dönüp baktık ikimizde, düşüncelerimi toplayamazken zihnimde hala denizin içerisindeki küçük ışıkları temsil eden parlaklıklarla yazan Yakamozdaydı. Dudaklarım kendiliğinden hareket ederken bir yandan da ne olabilir diye düşünüyordum. "Babama gitmem gerek benim." dedim.

Korkumu yavaş yavaş kontrol altına alıp kendime gelirken Ekim'in başıyla beni onayladığını gördüm. "Tamam, hadi gidelim." dedi, duyduğum şeyle etrafta dolaşan gözlerim hızla onun elalarına odaklanırken "Ne?" diye sorduk Bulut'la. Ekim elindeki kurabiye kutusunu Bulut'un eline tutuştururken "Sen sonra bize özet geçersin, ben de Alçin'le gidiyorum." dedi.

Ben ağzımı açamadan onu onaylayıp kurabiye poşetiyle bize sırtını dönen Bulut'la bir kez daha şok yaşadım. Bir iki adım atan Bulut "Dikkat edin." Diye uyarıp yoluna devam etti. Onu durdurmak için bir adım atarken şokla Ekim'e baktım "Gelmemelisin Ekim, dersine git lütfen." desem de benden önce davranarak okuldan çıkmak için yürümeye başlamıştı bile, bu onun emrivaki şekliydi sanırım. Bu davranışı sadece beynimi değil ruhumu da dumura uğratırken "Gelmiyor musun?" diye bağırdı bana doğru. Bedenim ona o kadar bağlıydı ki benim düşünmeme izin vermeden hareket etmeye başladı bile. Ona doğru adım atmaya başladığımda elaları güneşten kısıldı ve tüm ihtişamıyla beni bekledi. Ona doğru attım her adım nabzımı hızlandırıyor soluksuz kalmamı sağlıyordu. Ekim beni bekliyordu.

Minik adımlarım ona ulaşmamı sağlarken sevgimi zihnimin arkasına atmaya çalışıp zorla kaşlarımı hafif çattım, bu davranışıyla daha da alabora olmuş halimle "Ekim." dedim sadece. Kısık sesimi duymayacağından şüphe ederken durağı inceleyen kısık elaları saniyesinde gözlerimi bulmuştu. Güneş artık arkasından bana vuruyor gözlerimi kısmamı sağlıyordu, elaları yüzümü dikkatle incelerken bende gözlerinin an be an sararışını izliyordum.

Göz rengi çok güzeldi, bakışı, bakışındaki anlamlılığı çok güzeldi.

İçten yamuk bir gülümseme sundu bana orta kalınlıktaki dudakları, belirgin sus çizgisi, şekilli çenesi, yanak kasları... izledikçe beni derin bir sükunete sürüklüyor sanki uçurumun kenarında salıncakta sallanıyormuş gibi hissettiriyordu. İçim eriyordu.

Sonbaharda SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin