Bölüm 10: Kapalı Kapı Acısı, Bir Can Yarası

13 2 0
                                    

Merhaba canlarım, aslında bu bölümü daha erken atmalıydım zira haftasal bazda gerideyiz bölümlerde fakat siz de farkındasınız ki hem gündemden hem de kendi okul yoğunluğumdan ne psikolojik ne de fiziksel olarak böyle bir isteğim vardı. Bu hafta gerçekleşen saldırıda vefat eden tüm şehitlerimizin ailesine sabır diliyorum. Ve bölüme başlamadan sadece tek bir şey söylemek istiyorum. Sahip çıkın, vatanınıza, milletinize, değerlerimize, şehitlerimize, önderlerimize ve Atatürk'e. 

Muhtaç olduğun kudret, damarlarında ki asil kanda mevcuttur!

                                                                                                                             M. K. ATATÜRK

                                                                                   🍂🍁🍂

10. Bölüm

Elimde bavulum arkamda bıraktığım şehre baktım yine, babam biraz geride telefonla konuşuyordu lakin gözleri benim üzerimdeydi. Hiç istemediğimi biliyordu, gitmeyi istemediğimi bir kez daha kırılmayı istemediğimi, kaçmayı istediğimi biliyordu. Öfkemi, özlemimi, sevgimi en çok da hayal kırıklığımı biliyordu ama durduramıyordu. Ne beni ne annemi ne de hayatı. Oraya gitmek demek kanatlarımı kırmak demekti. Uçmayı bilmezken yuvadan düşmüştüm. Derin bir nefes aldım ve yüzüme en sahici gülümsememi kondurup el salladım babama, bavulu görevliye bırakıp babamın alelacele ayarlamasıyla Bursa'ya doğru ilk adımımı atarak otobüse bindim. Gün ayalı olmuştu biraz, okul saati yaklaşmıştı. Elim telefona gitti yine ama durdurdum kendimi. Onun benim kapıma geldiği gibi bende onun kapısına gitmek, ona yazmak, onunla susmak istiyordum. Başımı salladım hızla kendime gelmeliydim, daha büyük sorunlarım vardı. Annem gibi, annem ve evliliği gibi, annem ve evliliklerinin yıkıp geçtiği çocukları gibi. Ben kırıktım ama Ali kırılmamalıydı önceliğim oydu.

Kendi fikrimi onayladığımı belirtir gibi kararlılıkla salladım başımı, o sırada babam geldi gözümün önüne. Uyumadığı belliydi, bende uyuyamamıştım.

Annem gitmişti, ama hala babamı bitiriyordu. Elimi dudaklarıma yaslayıp bir öpücük savurdum ona, benim oyunuma ayak uydurdu her zamanki gibi yanağını bana çevirip öpücüğümü aldı. İçten bir gülümsemeyle baktı bana, benimki gibi olan kahve gözleri yoğun bir sevgiyle baktı, baktı, baktı. Otobüs yavaşça otogardan çıkarken ben içimi sıcacık yapan, yuvadan düşsem bile beni sırtında tekrar o yuvaya taşıyacağını bildiğim adamda kaldım.

Yollardaki çizgileri sayarak geçirdiğim dakikalar zihnimi susturmaya yetmiyordu. Defalarca kez yazdığım mesajı yine iflah olmaz bir şekilde sildim. Defalarca yazdım, defalarca sildim her silişim, bende ki iziydi açıklayamadıklarımın.

Yanımdaki orta yaşlı kadın telefonda gezinen parmağımı yakaladı, kaşlarım benden bağımsız çatılırken "Bazen," dedi yeşil gözlerini gözlerime sabitleyerek. Parmağı parmağımı yavaş yavaş okşarken devam etti kısık ama anlayışlı sesiyle "Bazen onlarca yazdığın kelime bir anlam ifade etmez, bırak seni yazdığın tek bir kelimenden anlasınlar. İnsanın kendine açıklayamadım bir şeyi birine anlatması mümkün değil güzel kız." dedi tane tane, bakışlarındaki anlayış içimi burkarken tebessüm ettim onun gibi teşekkür etmek istediğimde. "Gülümsemen yeterli." dedi ve tekrar önündeki kitaba döndü. Bakışlarım donuklaşırken yolda kitap okuması aklımdan hiç çıkmayan birini tekrar getirdi aklıma, nabzım hızlanırken telefona döndü bakışlarım. Grupta herkes çıkacağını yazıyordu sırayla, dakikalardır yazıp sildiğim yere bu sefer omuzlarım düşük bir şekilde içimden geldiğince yazdım.

Sonbaharda SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin