08.10.2004

11 2 0
                                    


İzlediğim bir programda mutluluk çabalayacak elde edebileceğiniz bir şey değildir, istediğiniz bir şey o anki durumla örtüşür ve bu kusursuz tamamlanma mutlu eder insanı demişti. O an çok hak vermiştim, mutluluk için yaşamamız birden gözüme saçma görünmüştü.

Bunu öğrendikten sonra yaşadıklarım, mutluluklarım heyecanlarım ve hayal kırıklıklarım gözümü kör etti, aydınlanmam için öyle büyük bir ışık tutmuşlardı ki kör olmuş gibi hissediyordum.

Bugün sekiz ekimdi. Ekim. Doğum günü.

Sonbahar kendini öyle belli ediyordu ki her yer sararmış kızıl yapraklarla örtülüydü, yağmur yağıyor kışa doğru geçtiğinizde git gide soğuk oluyordu. Sekiz ekimdi çünkü bugün.

Ekim'in doğum günü.

Bol siyah kotumu, üstüne de beyaz gömleğimi giyindim, onun üstüne ince sütlü kahve rengindeki kazağımı giydim. Kirpiklerime hacim verip, çatlamaması için dudak balmı sürdüm. Böğürtlenli değil çilekli.

Çantamı alıp odadan çıktığımda babam da odasından çıktı "Kahvaltı hazır neredeyse geç sen tavşanım." dediğinde başımı sallayıp hemen masaya geçtim. Çay koyup oturan babama baktığımda hemen arkada ki takvim çarptı gözüme. Sekiz ekim yazıyordu. Ekim'in doğum günü olduğunu değil.

Hızla gözlerimi kaçırdım, babam bu sessiz suskun haline bir kez daha bir şey diyecek oldu ama yapamadı. Sessizce geçirdik kahvaltıyı, evdeki son işlerimi yapıp ayakkabılarımı aldığımda kahverengi hediye kutusu çarptı gözüme. Ekim'in hediyesi. Haftalar öncesinden hazırlamıştım hediyesini, şimdi elim gitmiyordu. Kalbim acı içerisinde tekledi, bir yanım yapma ilk doğum gününüz diyordu bir yanımsa affedemiyordu. Babam kahverengi kutunun yanına siyah karton kutu koyduğunda bakışlarımı ona çevirdim. "Benimkini de verirsin sen." dedi. Başımı iki yana sallayıp "Sen ver bence." dediğimde büyük nasırlı elleri yanaklarımı buldu. "Affedemediğinin farkındayım ama ona da bir şans vermelisin. Kendisini anlatması için, nedenleri için. Affetmek hafifletir Alçin'im ben bilerek adını kuş ismi koydum, özgür ol diye sen kendini kafeslere kapatıyorsun. Kız, bağır, çağır ama susma ne bize ne ona. Haklı demiyorum aksine ağzını burnunu kırmak geliyor içimden ama, ama çok seviyorsun Alçin. Sevgi affedilmeyi değil belki ama dinlenilmeyi, konuşulmayı hak eder. Bu sana ilk ve son konuşmam, ha affettin bir kez daha üzdü seni sana kalmadan ben yok ederim onu etrafından." saçlarımı okşayıp alnıma bir buse kondurdu.

"İçinden ne geliyorsa durdurmadan yap, sonra çok geç olabilir."

Her kelimesi içime işlemişti, başımı sallayıp sıkıca sarıldım babama, "İyi ki varsın babacım." dedim göğsüne yaslanmış halde. Saçlarımın arasına bir buse daha kondurdu sen de diyerek son kez sarılıp çantamı taktım sırtıma, hediye kutularını alıp dışarı çıktığımda hızla arabaya ilerledim.

Çok geçmeden okula geldiğimde arabadan inip Dış kapıda dikildim bir süre, babam korna çalıp eliyle öpücük attığında gülümseyip öpücük attım. Gaza basıp ilerlemeye başladığında gözüme grup çalındı, aheste hareketlerle yürüyorlardı. Uzay Ekim'in omzunu sıkı sıkı tutmuş ara ara sarsıyor, gülüyorlardı. Ekim gülümsese de gözlerine ulaşmıyordu, biliyordum bu gerçek bir gülümseme değildi çünkü bana hiç böyle gülümsememişti. Gülümseyişi yalan değilmiş.

Okula yaklaşan adımları, gözlerinin önüne beni çıkardığında Neşe ve ikizler hızla atıldı "Günaydın." başımı salladım istemsizce fakat gözlerimi ela gözlerden bir an dahi olsun alamıyordum. İyice yakınlaştıklarında Ekim'in gözleri kutulara indi bakışlarında küçük parıltılar oluşurken hemen gözlerimi buldu gözleri. "Biz sınıfa geçelim, sınıfta konuşursunuz." diyerek Neşe'yi ve ikizleri sürükleyerek okula soktu, Ekim ellerini ceketinin cebinden çıkartıp bana doğru bir adım attı. Attığı adımla yüzü daha da düştü fakat neye canı sıkıldıysa takılmamaya çalışarak "Günaydın." dedi. Özlemiştim bu yakınlığımızı, şu an fark ediyordum gözlerine bakmak için an kolluyormuşum. "Günaydın." boğazımı temizledim hemen, bana doğru bir adım daha attığında elimi koydum aramıza "Dur." dememle üzgün gözleri önce elime sonra tekrar gözlerime çevrildi. Bir adım geri gitti hemen, elini kolunu ne yapacağını şaşırdı. Hızla ceketinin cebine sokuşturdu, benim gibi boğazını temizledi. Göz altları çökmüş, gözleri kanlanmıştı. Benim gibi uyuyamıyor muydu?

"Affedersin."

Kısık sesi içimi erittiğinde gözlerim doldu, hemen burnumu çektim. Bakışları üstümde dolaşıp gözlerimi bulduğunda ne gördüyse ağır ağır yutkundu.

"Kokunu değiştirecek kadar mı nefret ediyorsun benden?"

Anladığı şeyle beraber ne yapacağımı bilemedim, yutkundum ihtiyaçla.

"Nefret etmiyorum senden."

"Kokunu değiştiriyorsun ama, artık böğürtlenli çay içmiyorsun. Limonlu kurabiye yemiyorsun, saçını iki at kuyruğu haline getirmiyorsun. Otobüsle gelmiyorsun. Alçin sen artık yeşil giyinmiyorsun. Bana bakmıyorsun."

Genzim yandı, fark etmişti. Bunların hiçbirini bilinçli yapmıyordum ama o çoktan fark etmiş içerlemişti. Burnumun sızlaması, boğazıma oturan bir yumru ağlayacağımın birer kanıtıydı, o yüzden hediyesini verip gitmek, kaçmak istiyorum. Boğazımı temizleyip iki adım ötemdeki bedenine babamın hediyesini uzattım önce. "Bu babamdan, doğum gününü kutluyormuş." dediğimde az önceki konuşmasını yok saydığımdan omuzları çöktü hediye paketini aldığında başını salladı küçük bir tebessümle "Sağ olsun." dese de bakışları elimde tuttuğum hediyedeydi, onu da uzattığımda bakışları uzun zaman sonra ilk defa böyle parladı.

"Bu da benim hediyem, doğum günün kutlu olsun."

Paketi elimden alırken ellerime değdi, hemen çekecekken izin vermedi. Kaşlarım çatılmış bir halde gözlerine baktığımda gözlerine dahi uzanan bir gülümseme vardı yüzünde "Ekim ne yapıyorsun, bırak elimi." dediğimde başını iki yana salladı, "Yapamam çünkü bana geldin Böğürtlen, bana geldin bana baktın bana hediye verdin her şeye rağmen. Sen bana gelmeye meyilliysen, bırakmayacağım bu eli. Sonuna kadar savaşacağım çünkü artık biliyorum kalbin hala benim için çarpıyor, benim gibi. Sayende bugün ilk defa iyi ki doğduğumu düşündüm."

Elimi bırakmadan aramızda kalan iki adımı da atarak tam karşımda durduğunda nefes alamadım, kalbim bana ihanet etmiş Ekim'e gidebilmek için çıkmaya çalışıyordu sanki. Kulağıma eğildiğinde titrek bir nefes aldım," Kaçmak için son şansın Böğürtlen çünkü artık seni ne olursa olsun yakalayacağımı biliyorum. Teşekkür ederim." dedikten sonra yanağımda dudaklarını hissettim. Küçük bir buse kondurup çekildiğinde hızla sırtımı döndüm. Yanaklarım alev alev yanarken ikinci büyük hataya düşüp arkamı döndüm, elleri ceplerinde gülerek beni izliyordu. Tekrar önüme döndüğümde iki elimi yanaklarıma bastırıp gülümsedim. Özlemiştim bu hissi, bunu da yeni fark ediyordum. 

                                                                  🍁🍂🍁

Attığım bu kesit ilerleyen bölümlerden daha çok var oraya varmamıza ama bugün Ekim'in doğum günü olduğundan küçükte olsa bir kesit paylaşmak istedim. Hem de ilerleyen bölümlerden size de ufak tüyolar vermiş olur. Aslında hayallerimde bugünü daha güzel ve dolu dolu yaşamak vardı fakat yaşadığımız ona zorluk ve kötülük varken ve kendim de çokta iyi hissetmediğimden ilk yılı böyle geçirmiş olalım. 

Buradan sevgili okurlarıma da şöyle bir şey söylemek istiyorum ki, sevgili kız çocukları susmayın, duyurun seslerinizi, bizim sesimiz birken daha gür çıkar. 

Seviliyorsunuz canlarım, ne olur dikkatli olun ve en çok kendinize güvenin. Yalnız değilsiniz. Öpüldünüz...

Sonbaharda SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin