Bölüm 11: Yuva

5 2 2
                                    

Merhaba canlarım, nasılsınız?

 Ben çok yorgunum ama heyecanlıyım da zira bu bölüm kilit bölümlerimizden bir tanesi. O yüzden sizi çok tutmuyorum. 

11. bölüm sizlerle, iyi okumalar...

                                                                                       🍁🍂🍁

11. Bölüm

Okuduğum bir kitapta tüm duygularımızın temelinde dokunma duyusunun yattığını, koku, görme, duyma gibi duyguların onun uzantısı olduğundan bahsetmişti. O zamanlar mantığıma çok ters düşen bir durum halindeydi, kitabın uzun ve benim için anlamı olmayan cümleleri odama geçtiğimden beri beynimde dönüp duruyordu.

Bazı satırlar biz anlamadığımız düşünsek bile bizimle kalıyordu, emindim artık kelimeler asla yalnız bırakmıyordu.

Ekim'e dokunamamıştım belki, ama sesi bile omzuma konmuş bir buse gibiydi, buradayım diyordu.

Aptal bir tebessümle asla benim olduğunu hissetmediğim yatakta duvara bakıyordum. Hiçbir şey anlatmıyoruz birbirimize ama buna da şu anlık ihtiyacımız yoktu, zira nefes seslerimizden de anlayabiliyorduk galiba bir şeyleri.

Onu hep sonbahara benzetirdim, havasıyla, yağmuruyla, renkleriyle hep sonbahardı benim için fakat bugün baharı getirmişti ayağıma sanki, cemre düşürmüştü ısınmayan ellerime. Üşüme dememiş miydi zaten, gerçekten ne zamandır üşüyordum ben? Aslında hep kışı sevişim, hep sıcak içecekler tercih edişim, bol ve sıcak tutan giysileri sevişim kendim için miydi?

Susturmak istedim o an zihnimi zira en kanlı hesaplaşma insanın kendisiyle olanıydı. Korkak bir ruha cesaretini göstermesi için kılıç verirseniz ilk indireceği darbe kendisine olurdu.

Tebessümüm silinmişti farkındaydım ama cemrenin düşüşü soğuğu kıracaktı, karın altına gizlediğim her şey ısındıkça çıkacaktı gün yüzüne ve biliyordum ki bu daha başlangıçtı.

Duvara boş boş baktım bir kez daha, evde bir sessizlik hakimdi hem de hiç alışık olmadığım şekilde zira birkaç ayda annemin şen kahkahasına alışmıştım. Böyleydi insan en çok istediği şeylerden biri olunca bir daha kaybolur mu diye düşünmeden alışıveriyordu fütursuzca.

Kendimi bir top gibi yapıp yattım, gözlerimi hala duvardan çekmezken yine bir tebessüm peyda oldu yüzümde. Ağlamanın da getirdiği mahmurlukla yüzümde tebessümle gözlerimi kapattım.

Ekim'den

Elimde telefon öylece yatakta oturuyordum, çok geçmeden kapı aralanıp Uzay girdi içeri, telefonla konuşurken de birçok kez girmiş çıkmıştı. İrisleri üstümde dolandıktan sonra "Bulut gel, bitmiş." diye bağırdı içeriye, Bulut, ben ve Uzay toplanmış oyun oynamıştık. Böğürtlen tam da oyunun ortasında aramıştı.

Bulut usulca odaya girdiğinde mavileriyle çakıştı gözlerim, her ne görüyorsa kaşlarını çattı, "Ne olmuş? İyi mi?" diyerek Uzay gibi karşı koltuğa kurulmuştu fakat bir an olsun gözlerini üzerimden çekmemişti.

Başım ağrıyordu su içmem lazımdı, ikisi de pür dikkat bana bakarken "Bilmiyorum." dedim ve su içtim.

"Ne demek bilmiyorum lan ne konuştunuz o kadar?"

"Katılıyorum abi." Bulut'a katılan Uzay'a baktım, başımdaki ağrı büyürken ellerim enseme gitti, "Bilmiyorum, bilmiyorum. Çok karışık, bir şey anlatmıyor ama destek istiyor." dedim sıkıntıyla, cümlemin sonlarına doğru sesim oflamaya benzer çıkmıştı. Bulut gözlerini üzerimden hiç çekmezken "Aynı senin gibi yani." diyerek hiç istemediğim bir tespite bulundu. Bulut tam şu an susmalıydı artık, susmalı ve benim başımı daha çok ağrıtmamalıydı ama hiçbir zaman bunu yapmamıştı.

Sonbaharda SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin