Ah İstanbul..

110 16 6
                                    

Salim: sinop'un sazlı köyünde doğdum. Fakir bir ailenin dört çocuğundan biriyim.Köyümüzdeki tarladan çıkan mahsul karnımızı doyurmaya yetmeyince vurdum kendimi gurbete, istanbula göçtüm.

Bir amcam varmış ben tanımam. askerligi istanbul'da yapınca köye bir daha dönmemiş oraya yerleşmiş. Mandacı osman derlerdi. İstanbul'da iş tutmuş işleride yolunda gitmiş, "Allah yürü ya kulum demiş" bizim amca bey'de yürümüş. Hatta koşmuş.

Bahsi geçen yıllar 1920 lerin başı.O tarihlerde istanbul nufusu böyle değil tabi.Ülke savaştan yeni çıkmış.Yeniden yapılanıyor. Bizim amca, İstanbul acı badem'den oldukça geniş bir araziyi oldukça cüz-i bi meblağya parsellemiş. Üzerine de dikmiş köşkü. Biz ne kadar sefalet içindeysek amcamlar bi okadar sefa içinde yaşıyorlar.

Amcamın Hayriye ve fikriye adında iki kızı olmuş. Büyük kızı hayriye hanımı bir asker le evlendirmiş.

Damat bey albaylığa kadar yükselmiş. Üç tanede kızları olmuş. Albay bey vefat edince, Hayriye ablam kızlarınıda alıp köşke annesinin yanına yerleşmiş genç yaşta dul kalmasına rağmen ikinci bir evlilik tercih etmemis.
İstanbul'da bir kadının yalnızlığı tercih etme hakkı var.

Malesef, anadolunun köyleri için o dönemde ben evlenmeyeceğim cocuklarımı büyüteceğim deyip saygıyla karşılanmak büyük lüks ve na mümkün.

Amcamın vefatıyla, üçü çocuk beş kadın bu köşk te hayatlarını idame ettiriyorlar. Fikriye ablamla eşi de sık sık gelip gidip onlara destek oluyorlar.

Bende köyde yarı aç, yarı tok ne uzayacagımı ne kısalacağımı anlayinca İstanbula geldim. Yengem den iş bulma konusunda yardım istedim. Nufus'lu insanlar, eğer bir eğitim almış olsaydım iyi şartlarda bir işe yerleştirırlerdi beni.

Vasıfsız eleman olduğum için beni bir mermercinin yanına işe yerlestirdiler. Kocaman köşk, koca bir bahçesi var.Bahçede de bir birinden bağımsız bir kaç oda var.Vaktiyle köskte calışanlar için yaptırılmış. Belkide hayvanlar içindır kimbilir. Bahçede bir oda da kalmama izin verdiler.

Bir kez nişanlandım. Midemdem den rahatsızlanınca bir ameliyat geçirdim. Epey de bir kilo kaybım olunca, kız tarafı parası pulu yok, mermer işide ağır, ameliyatlı haliyle ağır iştede çalısamaz kızımı sefil eder. Kızımız ömür boyu hasta kocasına baksın istemeyiz.Evet hastalık Allahtan salim için çok üzüldük. Ama kendi çocuğumuzun geleceğini düşünmek zorundayız diye nişanı bozdular.

Koskoca Istanbul'da elde yok, avuçta yok, bir kirli dösek, iki yamalı hırka akrabalarımın kalacak yer desteğiyle yarı aç, yarı tok, yaşayıp gidiyorum.

Utangaç birisiyimdir. Kadınla kızla ilgim olmaz. Tanıdık vasıtasıyla nişanlanmıştım zaten. Nişan bozulunca birde üzerine tedavi sürecim derken, yaş 33 ü buldu.

Bu yaş 2000 lerde bekârlık için çok normal olsada, 1964 yılı için normal bir yaş değil o dönemler 40 yaş, dede, nine olma yaşı.

Yaşıtlarım neredeyse dede olurken, ben bekârım ve kenardaki bütün paramı tedavim süresinde harcadığım için ayrıyettende çulsuzum.

33 yaşına gelmiş, evi barkı, parası ve sağlığı, olmayan bir adam olarak kimse için ideal bir damat adayı değilim.

Ben evlilikten umudumu kesip yalnız ölürüm herhalde diye düşünürken bir kızdan bahsettiler.

Oda sinop'luymuş köyünde bir kez kızı kaçırma'ya teşebbüs etmişler. Onun da başından bir nişan geçmiş. İkinci kez köyün şerlileri tarafından kaçırılma ihtimali olunca dayısı kızı alıp İstanbul'a gelmiş. Niyeti kızı acilen evlendirip köyüne dönmekmiş.

Hayat Dediğin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin