Ellerim... Ellerimin üstünde sanki tüy gibi bir şey kıpraşıyordu. Hissediyordum. Yavaş yavaş hareketlerle kemikli el yapısı avucumun içinde dans ediyordu sanki... Parmaklarımın uçlarına kadar sıcacık bir nefes hissediyordum, parmaklarımın ucu anında karıncalanmaya başlarken elimin üstündeki falçata izlerinin üstünde hissettim o ılık ılık akan titrek nefesi.
Parmaklarımın arasına kadar eller ellerime istila ediyordu, usulca üflüyordu yaralarıma. Sanki nefesiyle tenimin üstündeki yaraları kapatmaya çalışıyordu. Vücudumdaki yaralar değil ama kalbimdeki yaralar kabuk bağlıyordu. Hissediyordum; güvendeydim. Ellerimin ıslandığını hissettim... Gözlerimi ufakça açmamla yutkundum.
Barlas ağlıyordu...
Dün geceye kadar beni umursamayan kişi Lodos'tu... Şuan yanımda Barlas vardı...
Lodos... Kendine neden Lodos demişti ki?
Lodos ve Barlas... Siyah ve Beyaz... Herkese siyah olan adam şuan yanı başımda beyazdı.
Sabaha kadar uyanık kalmış olabilir miydi? Dağılmış saçları yüzüne düşüyordu. Üniformasını, yeleğini çıkarmış yeni giysiler giymişti ama giydiği siyah gömleğin altından bile giydiği yelek belli oluyordu...
Babamın yanında büyüyen... Asker olma hayalleri kuran küçük çocuk kocaman olmuştu... Ve benim yanımdaydı... Barlas alnını ellerime dayadı... Kıpkırmızı olmuş gözlerini kapattı. Saçlarıma ellerime değiyordu, yumuşak saçları parmak uçlarımı arasındaydı...
Titredim... Göz pınarından akan bir damla yaş bileğime, şah damarıma damlamasıyla yutkundum. Uyuyor muydu? Anında uyuyakalmıştı...Kolumu kafasının altından yavaşça çekmek istedim, kalkıp tuvalet ihtiyacımı gidermeliydim çünkü mesanemdeki sızı gittikçe artıyordu.
Ama onu da uyandırmak hiç istemiyordum. Yavaşça kolumu çekecek iken anında kahverenginin en açık tonu, bal harelerinin düştüğü gözleri hızla açılırken sert bakışları beni bulmasıyla gözlerindeki o sert, tetikte olan yüz ifadesi kaybolmuştu."Günaydın! Kusura bakma böyle uyuyakalmışım," dedi, başımı iki yana salladım. "Sorun değil..." Bedenimi yavaşça yataktan aşağı sarkıtırken anımda oturduğu refakâtçi koltuğundan hızla kalktı. "Banyoya mı geçeceksin? Dur hareket etme." Anlamsızca ona bakarken beni atik bir hareketle kucağına almasıyla boynuna tutundum. Boynu ellerime değerken elimi ensesinden çektim.
"Kolunu siktiğimin kapısı açılsana!"
Kapıyı ayağıyla açarken beni indirdi.
"İşin bitince bana söyle seni içeri taşıyayım." Saf saf bakıp ona başımı sallarken kapıyı kapattım ve kilitledim. Heran yere düşüp yığılacakmvir haldeydim!Tuvaletimi yaptıktan sonra ellerimi ve yüzümü yıkatabildiğim kadar yıkadıktan sonra yüzümü, ellerimi kuruttum.
Kapıyı açarken aniden Barlas beni kucağına almasıyla şaşkın bakışlarımı ona göndermeden edemedim. "Bakma öyle, sen iyileşene kadar emrindeyim." Beni yatağa bırakırken burnuma gelen kokusuyla istemsizce kokusunu daha da içime çektim. B-ben ne yapıyordum yine!?"Bekle Niyazi abiyi çağıracağım, senin durumuna baksın ona göre taburcu olup olmayacağın hakkında konuşalım!"
"Peki." Odadan çıkarken yatağımın başındaki otomatik düğmelerle başımı yükselttim. Tam o sırada karnıma giren sancıyla iki büklüm olmuştum. Kasıklarım ağrıyordu! Dudaklarımı dişlerken sakince acının hafifleyip bedenimi terk etmesini bekledim.
Kapı açılmasıyla yutkundum odaya yaşlı bir adam girerken beni iki büklüm bir şekilde görmesiyle telaşlar yanıma geldi. "Şşt bastırma kızım, böyle ağrılar ara sıra olur ama korkma yakında bir şeyciğin kalmaz." Başımı sallarken bana gülümsedi. "Ben Niyazi! Doktor Niyazi. Baban senden az bahsetmedi be kızım." Gözlerim istemsizce doldu... O da babamı tanıyordu, babam yaşamaya devam ediyordu. "Ablanı da gördüm maşallah... Allah'ın izniyle bu badireleri atlatacaksın ve dimdik bir şekilde ayaklanacaksın emi güzel kızım!?" Ona gülümserken konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşten Kafes
Mystery / ThrillerZincirlere mühürlenmişti çocukluğumuz, sessizce ölümü bekliyorduk... Şuan iyi miyim? Bilmiyorum... Ellerimde zincirler sessizce onun bana vereceği cezayı bekliyordum... Avuçlarıma babamın yırtık fotoğrafını bırakmıştı... Kanlı ellerimin arasındaydı...