9.

14 3 1
                                    


Hellloooo :) Bölümünüzü buyrun lütfenn keyifle okuyun :)

(Yazardan)

Yoğun tipinin etkisiyle kurdukları çadırın içinde oturan Alp timi bir gündür hareket edemeden bekliyordu. Aldıkları istihbarat doğru çıkmıştı. Zerya, şu an takip ettikleri bölgeden Irak'ın iç kesimlerindeki zorlu mağaralara götürülüyordu. Hava desteği yoğun tipi yüzünden yoktu. Bu yüzden daha fazla dikkatli olmaları gerektiğini biliyorlardı.

Tunahan stratejik bir noktada geniş bir çadır kurdurmuştu. Sürekli tipiye rağmen etrafta iki askeri devriye atıyordu. Nöbetleşe çalışıyorlardı ve oldukça üşümüşlerdi. On gün diye geçirdi içinden. On gündür bu dağlarda, kış günü askerleri ile birlikte o alçakları takip ediyorlardı. Biz ilerleyemiyorsak onlarda ilerleyemez diye düşündü.

Hava durumu kontrol edilmişti ancak hem operasyonun beklendiğinden uzun sürmesi hem de hava durumundaki ani değişiklik onları bu heybetli dağlarda tipi içerisinde bırakmıştı. Bir anlık dalgınlıkları pusuya düşmelerine sebep olabilirdi. Bir askerinin dahi burnu kanasın istemiyordu.

Önüne açtığı bölgenin haritasını incelerken hangi mağaraya gideceklerini hangi güzergahtan geçeceklerini tahmin etmeye çalışıyordu. Daha uzun süre onları götürecek yiyecekleri yoktu. Bu sebeple askerlerini de düşünmek zorundaydı. Eli boş dönmekte istemiyordu. Zaten mağaraya varmadan önce onları enselemeliydi. Zira mağaraların içinde türlü türlü tuzak ve kaçış yolu olurdu.

İki parmağı ile şakaklarını sıktı. Kaybolduğu bu derin düşüncelerin içerisinde ne zamandır önündeki haritaya baktığını bilmiyordu. Yorgundu ama askerlerinin yanında dinç duruyordu. Günlerdir sadece birkaç saat uyuyabilmişti. Yaklaştık diye geçirdi yine içinden. İşaret parmağını haritanın üzerinde iki dağ arasında olan uzun bir derenin üzerine koydu. "Buradan geçmek zorundasınız vatansız şerefsizler."diye fısıldadı.

Komutanının ne kadar dalgın olduğunu fark eden Cihangir, yanındaki Ahmet'i dirseği ile dürttü. Kaşları ile Tunahan'ı işaret ederek göz kırptı. Dağlarda birbirlerinden başka kimseleri yoktu. Onlar tehlikenin ortasında kardeş olmuş adamlardı. Kardeş olabilmek için her zaman kan bağına gerek yoktu. Dalgın görünen Tunahan'ın biraz aklını dağıtması için ilk Cihangir girdi söze.

"Gençlik başımda dumaaan! İlk aşkım ilk heyecan."

"Gençlik başımda dumaaan! İlk aşkım ilk heyecan."diye devam etti Ahmet.

Tunahan çattığı kaşlarını hiç esnetmeden başını kaldırıp ikisine birden baktı.

"Kovaladıkça kaçan ateş böceğim misin?" dedi Cihangir.

"Kovaladıkça kaçan ateş böceğim misin?"diye devam etti Ahmet.

"Ne oldu size birden?" diye yattığı yerden sıçradı Mehmet. Yanındaki silahına karısı Pınar'a sarılmış gibi sarılarak kalkmıştı. Bir gözü açık bir gözü kapalı olan Mehmet'in beresi kulaklarının arkasında kalmış ve kulaklarını kepçe bir hale getirmişti.

Cihangir sesli bir kahkahayı patlattı. "Sen uyurken neler oldu neler?"

"Neler oldu lan?"diye sordu hala kafası ayılmadan Mehmet.

"Tunahan komutanım bize ilk aşkından bahsetti?"

"Sarıboğaa!"diye kalınlaştırdığı sesi ile uyardı Tunahan Cihangir'i. "Canın burada kalmak istiyor herhalde."

"Komutanım kızmayın şimdi."diye zevzekliğe devam etti. Tunahan'ın yanına yanaştı. "Valla herkes konuşuyor."

"Ne konuşuyor?"

ALMİLA | Saklı SırlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin