4.

29 2 1
                                    



(3.Şahıs)

Her dik yokuşun bir sonu, her sonun yeni güzelliklere çıkan bir başlangıcı vardı. Dibe düştüğün yerde kaldırırdın başını göğe.  Yeniden başlamak, yaşadığını hissedebilmek için. 

Tunahan üsteğmen olarak görev yapan askeri bir personeldi. Özel kuvvetlerin içerisinde kurulmuş özel ekiplerden birinin başındaydı. Net bir görev yeri yoktu. Hangi ülkede, nerede, ne zaman göreve gideceği, kimi koruyup kimi öldüreceği belli olmuyordu. Girdikleri son çatışmadan sonra uzun zaman dağda bulunmanın yorgunluğunu ruhunda hissetmiş ve izne ayrılmak istemişti.   Gerçi...

Bazı yorgunlukların dermanı sevgiydi.

Mesleğini çok seviyordu. Bu mesleği seçmesinin en büyük sebebi de babasının onurlu bir özel harekat polisi olmasıydı. Belki polis çocuğu olmanın zorluklarını kardeşi ve annesi ile birlikte fazlası ile yaşamıştı ama insanların babasına karşı duyduğu saygıyı görünce  içinde bir şeyler alevleniyordu. Küçükken karakolda babasına  ağlar bir ifade ile çocuğunu bulup getirdiği için teşekkür eden mahçup bir anne ve baba görmüştü. O gün insanların babasına olan hayranlığını görünce yine içinde kaynayan ateşle polis olacağım demişti.

Babasının günlerce eve gelmediği günlere, babası olmadan okulda gösteri yaptığı günlere rağmen bunu istemişti. Babası dağlarda terör yuvalarında çatışırken annesinin gözlerindeki korkuyu bilmesine rağmen istemişti.

İyi insanları koruyacağım.

Tabi büyüdükçe kalbindeki insanları koruyup kollama arzusuda büyümüştü. Zaman onu yetiştirmiş, olgunlaştırmış ve bir asker yapmıştı. Polis olacağım derken asker ocağında bulmuştu kendisini. Annesinin ve babasının tüm ısrarlarına rağmen mühendis olmayı reddetmişti. Mühendis olabilirdi ama o zaman kendisi olmamış olacaktı.  Kendini gerçekleştiremeyecek içinde, çocukluğundan beri yanan o ateşi söndürecekti.

Zordu belki, riskliydi belki ama sevdiği işi yapıyor vatanı için can alıp can vermeye gönüllü oluyordu. Birileri bu işi yapmalı diyordu asker oluşunu her sorgulayana. Birileri yapmalı ki vatan ayakta kalabilsin.

Alışkındı zor şartlarda hayatını yaşamaya ama son zamanlarda kendini yorgun hissediyordu. Ruhunda kayıp bir parça vardı. İçinde dolduramadığı bir boşluk. Başlarda düşünmemeye çalıştı. Yok saydı her zamanki gibi hislerini.  Asker için hisler her zaman tehlikeliydi.

Ama yapamadı, içindeki o ruhunu sıkan histen kurtulamadı. Biraz nefes almak için Ankara'ya geldi.  Tarkan'ın bir süredir internet üzerinden görüştüğü Özge'nin kendi hayatını da bu kadar etkileyebileceğinden habersizdi.

Taa ki Almila'yı görene kadar.

Üzerine giydiği beyaz gömleğinin düğmelerini iliklemeye başladığında gülümserken buldu kendini. İlk gördüğünde tanımamıştı. Park yeri için neredeyse Tarkan'ı öldürecekti. Orada anlamalıydım diye düşündü.

Ne kadar da büyümüş ve güzel bir kadın olmuştu. Yanakları hala kırmızı gözleri hala çekik, saçları hala simsiyahtı. Doğallığını hiç kaybetmemişti.  Haddi olmayarak onu çok beğendiğini düşünmüştü.

Onunla karşılaşmak hayatta başına gelebilecek en büyük tesadüftü. Yemekte karşısında oturan kadının o olduğunu anladığı an içinde bir kargaşa oluşmuş, yaşadığı küçük çaplı şokla tıpkı eski günlerde ki gibi didişmişlerdi.

İçi gitmişti Tunahan'ın.

Ruhunu sıkan o his yok olmuş, eksik parçasını bulmuştu. Tüm gece düşünmekten uyuyamamıştı. Kendine kızıyordu bir yandan. Neydi bu aklını allak bullak eden çarpıntılar? İlk defa mı güzel bir kadın görüyordu sanki?

ALMİLA | Saklı SırlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin