Bölüm 26 - Nefrete nefret

150 10 55
                                    

》Buhara《

Sabahın ilk ışıklarıyla gözleri açılır yavaş yavaş. Hekim kapıyı açıp nöbetçilere seslenir.

Hekim: ,,Kendine geliyor, çabuk haber verin."

Ardından kapıdan yine içeriye girip ona bakar. Onun gözleri daha da açılır, etrafına bakınmaya başlar ve hafif doğrulur. Hekim, doğrulmasında yardımcı olur.

Alparslan: ,,Neler olur? Neresi burası?"

Selçuklu meliki, olanları hatırlamaya çalışır. Hekim ona 1 tas su uzatır.

Hekim: ,,Hele bir soluklanasın. Al iç."

Alparslan Bey suyu almaz. Ayağa kalkmaya çalışınca hekim onun kolundan tutar.

Hekim: ,,İmdi yataktan kalkamazsın. Ölümden döndün."
Alparslan: ,,Ben iyiyim. Bu ilk ölümden dönüşüm değil."
Hekim: ,,İyi olsan da olmasan da yataktan kalkmana izin veremem."
Alparslan: ,,Benim kimsenin iznine ihtiyacım yok. Hem burası neresi? Sen kimsin? Onu diyesin evvela..."
Hekim: ,,Suyunu içersen söyleyeceğim."

Alparslan Bey, besmele çekerek suyu içer ve tası kenara koyar.

Alparslan: ,,İmdi diyesin bana... Sen kimsin?"
Hekim: ,,Ben buranın hekimlerinden biriyim. Aldığın yarayı bizzat ben tedavi ettim."

Alparslan düşünceli bakar. Ormanda olanları hatırlar.

Alparslan: ,,Simon... Simon'u bulmam gerek."

Selçuklu meliki yine ayağa kalkmaya çalışır. Hekim yine kolundan tutup engel olur.

Hekim: ,,Dur hele dur. Bu halde bir yere gidemezsin."
Alparslan: ,,Hekim efendi, sana bir can borcum var, eyvallah. Lakin halletmem gereken çok mühim meseleler var. Bana mani olmaya kalkmayasın. Ben iyiyim."
Seferiye: ,,Hekimden evvel bana bir can borcun vardır."

Karahanlı melikesi ellerini arka tarafa toplayarak kapıdan içeriye girer. Selçuklu meliki neye uğradığını şaşırır.
Önce hekime bakar, sonra ona...
Karahanlı melikesine...
Seferiye Hatun'a...
Türkmen kızına...
Arslan Yusuf'un kızına...
Şımarık kıza...
Nefret ettiği hatuna...
Düşmanına...
Alparslan'ın o kahverengi gözlerinin içinde büyük bir öfke ateşi vardır.

Alparslan: ,,Senin burda ne işin var?"
Seferiye: ,,Ne mi işim var? Asıl senin burada ne işin var, hiç düşündün mü?"

Alparslan bir şey demeden bakar öylece. Seferiye iyice yaklaşır.

Seferiye: ,,Burası benim yurdum. Seni ölümden kurtaran benden başkası değildi."

Alparslan Buhara'da olduğunu anlar.

Alparslan: ,,Sen ne saçmalarsın, Seferiye Hatun? Bu nasıl bir oyun böyle?"
Seferiye: ,,Sana oyun oynayan Grigor idi. Zavallı şey... Alparslan'ı ele geçirip onu babam ve Silvius ile takas edebileceğini sandı. Ben de ondan daha büyük bir oyun oynadım. Tekfura bir ders olsun diye Alparslan'ı onun elinden kurtarıp kendim takas edecektim babama karşılık. Silvius'u da Alparslan'ın zindanında devam çürümesine sebep olacaktım. Böylece hem Melik Alparslan dersini alacaktı, hem de Tekfur Grigor. Babam da kurtulacaktı. Amma,..."

Seferiye bir kaç adım sağa, bir kaç adım sola doğru yürümeye başlar.

Seferiye: ,,...amma ben Alparslan'ı görmeyi beklerken kimi gördüm?"

Seferiye, Alparslan'a yaklaşır iyice.

Seferiye: ,,Tabiki de onun sadık iti Cihangir'i. Ne tuhaf değil mi? Onun her meselesiyle senin alakadar olman... Melikinin bu kadar tembel olduğunu bilmiyordum doğrusu."
Alparslan: ,,Seferiye Hatun..."
Seferiye: ,,Sözümü bölme, Cihangir. Önce beni dinleyeceksin."

AlpSef: Nefret etme, çok seversin...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin