Bölüm 36 - Hesap vakti

113 10 69
                                    

》Vaspurakan《

Divanda ortam sâkindir. İmdilik... Karahanlı melikesinin gözleri Hasan Bey'e kayar. Hasan Bey'in gözleri ise Sultan Tuğrul'da. Seferiye'nin Hasan'a karşı büyük bir öfkesi vardı. Bütün bu oyunu Hasan Bey başlatmıştı... Baktığı kişinin Hasan Bey olduğunu henüz bilmiyor Karahanlı melikesi. Lâkin onun yüzünü hemen tanıdı...

{Flashback...

Seferiye: ,,Hareketleri tam da tarif ettiğiniz gibi, bir casusa benzer. Nereli olduğunu, nereden geldiğini, maksadının ne olduğunu hiç mi işitmediniz? Eyice düşünün, vereceğiniz her bilgi pek kıymetlidir bizim için."
Hasan: ,,İnanın bilmeyiz, Seferiye Hatun. Yalnızca ismini işittik. Erlerinden biri ona ismiyle hitap etmişti."

Karahanlı melikesi iyice meraklanır. O kadar sorgulamasına rağmen, inatçı keçi diye hitap ettiği adamın ismini bir türlü öğrenememişti.

Seferiye: ,,Neymiş ismi?"
Hasan: ,,Cihangir. Cihangir Bey."
Seferiye: ,,Cihangir..."

...Flashback}

Kesin bu er de Alparslan'ın has erlerinden biri. İlim ehli olduğu yüzünden belli zaten. Alparslan'ı Cihangir diye tanıtan, bu tehlikeli oyunu kuran adama oldukça öfkeliydi Seferiye Hatun...
Sadece Alparslan'a değil, ona da hesap sormalıydı...
Sultan Tuğrul, Arslan Yusuf Bey ile kızına bakar.

Tuğrul: ,,Misafirlerimiz kimdir, Çağrı Bey?"
Çağrı: ,,Müstakbel gelinim Seferiye Hatun ve atası Arslan Yusuf Bey."
Tuğrul: ,,Hoşgelmişsiniz."
Arslan Yusuf: ,,Hoşbulduk, Sultan Tuğrul."

Yınal Bey gözlerini devirir. Öke Hatun da öfkeyle bakar.

Tuğrul: ,,Hangi rüzgar attı sizi buraya?"
Arslan Yusuf: ,,Aslında..."

Yınal sözü böler.

Yınal: ,,Sultanım, imdi daha mühim meselelerimiz var. Bütün aile toplansın diye buyurdunuz, lâkin ailemizden daha fazlası vardır burda."
Tuğrul: ,,Karahanlılar da gayrı ailemizdir, Yınal Bey."

Arslan Yusuf Bey, karşısındakinin Yınal Bey olduğunu anlayınca endişelenir biraz.

Yınal: ,,Henüz evlilik olmadı, sultanım. Yani ailemiz değiller."
Tuğrul: ,,Alparslan ve Seferiye gayrı sözlüler. Bu durum aile olmaya yetmez mi, Yınal Bey?"
Öke: ,,Neticede henüz Selçuklu hanedanının bir parçası olamamışlar."
Altuncan: ,,Sultanım, onlar elbette ailemiz sayılır. Yakında düğün toyu kuracağız. Lâkin bu mesele hassastır."
Arslan Yusuf: ,,Mesele yok. Biz sizi ailenizle baş başa bırakırız. Konuşmak için bol bol vaktimiz olacak ne de olsa. Hayde kızım."

Arslan Yusuf ve Seferiye çıkışa doğru giderken Karaca Hatun'ın söyledikleri dikkatlerini çeker.

Karaca: ,,Sizler Alparslan Bey'in müstakbel hatununu ve kayın atasını bu meseleye karıştırmaz iken alelade kişiler hâla divanda durur. Özellikle de onların çıkması gerekmez mi?"

Baba-kız arkalarını dönüp Karaca Hatun'a bakarlar.

Yınal: ,,Alparslan Bey'in erleri de bu işin içindedir, Karaca Hatun. Akınay Hatun ise zaten istihbarat ile alakadar olur."
Karaca: ,,Ya Akça Hatun? O ne ailemizden biri, ne Alparslan Bey'in erlerinden biri, ne de istihbaratçılık yapar. Selcan anamın onu devamlı devlet meselelerinin konuşulduğu meclise getirmesine ne diye göz yumulur?"
Selcan: ,,Karaca... Sultan huzurundayız. Benim sabrımı zorlama. Akça Hatun da bunca vakit Akınay Hatun'un ve benim yükümü hafifletir. O bizim sağ kolumuzdur."
Karaca: ,,Onu ne kadar tanırsın ki sağ kolun yaparsın, ana?"
Süleyman: ,,Yeter, Karaca."
Akça: ,,Uzatmanın mânası yok. Karaca Hatun bana hep şüphe gözüyle bakar. Ben istenmediğim yerde durmam. Müsâdenizle..."
Akınay: ,,O nasıl söz öyle, kızım?"

AlpSef: Nefret etme, çok seversin...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin