Bölüm 45 - Gözdağı

103 5 41
                                    

》Vaspurakan《

Selcan Hatun ve Akça Hatun, mutfakta yemek pişirirler. Akça'nın moreli bozuktur. Selcan bunun farkındadır.

Selcan: ,,Maşaallah, Akça kızım. Çorba çok güzel görünür."
Akça: ,,Sağolasın, Selcan ana. Senden öğrendiklerimi uygulamaya çalışırım sadece."
Selcan: ,,Doğduklarından beri obada olan bir sürü hatundan daha iyi aş pişirirsin. Hayran kalmamak elde değil."
Akça: ,,Estağfirullah, o nasıl söz?"
Selcan: ,,Ben yalnızca hakikati söylerim."

Akça kazanın başında çorbayı karıştırmaya devam eder. Selcan küp halinde et keser ve çorbanın içine koyar. Ardından dolabın içinde baharatları çıkarır ve bir eksik fark eder.

Selcan: ,,Hay Allah... Nane kalmamış."
Akça: ,,Akınay ana ile dün toplamıştım. Hemen getiririm."
Selcan: ,,Her şeyi de düşünmüşsün. Hadi çabuk getir, bekliyorum."

Akça kalenin mutfağından çıkıp Akınay ananın odasına doğru gider. Öte yandan Alparslan Bey kitap okumayı bırakıp odadan çıkar ve atabeyinin odasına doğru gider. Giderken koridorda Akça Hatun ile karşılaşır.

Alparslan: ,,Günün hayrolsun, Akça Hatun."
Akça: ,,Senin de, Alparslan Bey."

Akça Hatun'un üzgünlüğü Alparslan Bey'in dikkatini çeker.

Alparslan: ,,Pek üzgün görünürsün. Bir şey mi oldu?"

Akça hemen yüz ifadesini biraz toparlar.

Akça: ,,Yok, beyim. Üzgün değilim. Selcan Hatun'la mutfakta aş pişirirdim. Aş pişirmek için soğan doğradım. Soğan gözlerimi yaşarttı biraz."
Alparslan: ,,Selcan Hatun hâla orada mı?"
Akça: ,,Oradadır. Müsadenle, ben işimin başına döneyim."
Alparslan: ,,Kolay gele o vakit."
Akça: ,,Sağolasın, beyim."

Akça oradan uzaklaşır. Alparslan ise atabeyine imdilik gitmemeye karar verir ve doğruca mutfağa gider. Akça'yı görünce aklına Seferiye'nin sözleri gelmişti Selçuklu melikinin. İçindeki şüphe tohumlarıyla Selcan Hatun'a yaklaşır.

Alparslan: ,,Selcan ana..."
Selcan: ,,Oğul... Sen ne edersin burda?"
Alparslan: ,,Seni görmek istedim, ana."
Selcan: ,,Yüzüne bakılacak olursa benimle konuşmak istediğin bir mesele var."
Alparslan: ,,Evet, ana. Kafamı kurcalayan bir şey var. Beni bu konuda aydınlatman ümidiyle geldim."
Selcan: ,,Mesele nedir, oğul? Anlat hele."

Alparslan etrafına bakar.

Selcan: ,,Kimse yok bizden hariç, rahat ol."
Alparslan: ,,Aslında evvelden de soracaktım sana, ama fırsatım olmadı bir türlü. Düğün hazırlıkları araya girince unutuverdim."
Selcan: ,,Söyle bakalım... Epey merak ettim imdi."
Alparslan: ,,Mesele Akça Hatun'dur, ana."

Selcan merakla bakar üvey oğluna.

Selcan: ,,Akça Hatun mu?"
Alparslan: ,,Simon'un peşinden gidip Buhara'da tutsak olduğum zamanlarda buraya Seferiye Hatun'un ulağı gelmiş. Benim kimliğimi bilmediği için Vaspurakan'da olduğumu düşünerek ulakla beraber mektup yollamıştı. Ulak gelince de Akça Hatun bana gelen mektubu alıp okumak istemiş. Ulak, Seferiye Hatun'un emri üzerine mektubu alelade kişilere vermeyeceğini belirtince Akça Hatun benim sözlüm olduğumu söylemiş. Seferiye Hatun namımı işitmemiş mi diyerek dikbaşlılık etmiş. Ve dahi bana gelen mektubu bir gönül meselesi sanmış."

Selcan Hatun çok şaşırır bu işittiklerine.

Selcan: ,,Akça neden böyle bir şey yapsın, oğul? Bir yanlışlık var bence..."

Alparslan: ,,Ulak ikna olmayıp mektubu vermeyince Akça Hatun sana gelmiş. Mektubu sen alınca o da mektubun içinde yazanları öğrenmek istermiş. Doğru mu bu?"
Selcan: ,,Evet, beni çağırdı. Ama onun ulak ile bu şekilde konuştuğuna ihtimal vermem."

AlpSef: Nefret etme, çok seversin...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin