Giriş

388 132 261
                                    

"Acaba onun kafasını vücudundan ayırsaydım ortaya nasıl bir görüntü çıkardı?"

Günün sabahı

Sabahın erken saatlerinde sis yeryüzünü henüz terk etmemişti. Pencerenin pervazına dirseklerimi koyup camdan dışarıyı izlemeye başladım. Her geçen gün bu sokakta hiçbir şey değişmiyordu. Ne bir yaşam belirtisi vardı ne de bir farklılık. Sanırım bu sokağa ömür boyu kimse taşınmayacak. Boş olan apartmanların duvarların boyası zamanla solmuş veya tozdan görünmüyordu. Bu semte yıllar önce deprem olmuş. Sadece bu sokakta bir yıkım olmamış. Yine de burada yaşayan sakinler bu durumdan korkup başka yerlere taşınmış. Şehre yeni gelen başkan bu semti de yenilemiş. Diğer şehirlerden çok fazla göç almasına rağmen bu sokakta tek yaşayan bendim. Sanırım görünmez bir sokaktayım.

Düşüncelerime gülüp camın kıyısından ayrıldım. Erken kalkmak hala zor geliyordu. Yarı kapalı gözlerimle dolabın karşısına geçtim, rastgele bir kazak ve pantolon giydim. Dersin başlamasına on beş dakika kalmıştı. Fazla oyalanmadan evden çıktım. Bu sokak bazen ürkütücü olsa da okula yakın olduğu için seviyordum. Ayrıca bu sokağın kendine özgü bir rahatlığı vardı. Kimse bu sokağa girmediği için -ya da görmediği için- evin kapısını kilitleyip kilitlemediğim üzerine düşünüp stres yapmıyordum. Bu evi üniversitenin ilk yılında çok uygun bir fiyatta almıştım. Diğer sokaklara kıyasla burası beş kat daha uygundu. Nedenini bir ara sorgulamıştım ama sonuçta başımı sokacak yer bulmuştum, umursamadım.

Kısa süreli yürüyüşüm bittiğinde bir yandan telefonumla ders programını kontrol ediyordum. Sonunda sınıfa ulaştığımda zaten kalabalık olan sınıfta son kalan boş yerlerin birine oturdum. İki saat... Bu saçma sapan ders günümün iki saatini götürüyordu. O iki saatte yapabilecek çok şeyim varken burada oturup dersin bitmesini bekliyordum. Diğer ülkelerin üniversitelerinde nasıl bilmiyorum ama Paront ülkesinin hemen hemen her üniversitesinde dersler bizim anlama çabamıza dayalıdır. Paront ülkesinin hangi eyaletinde olursanız olun içinizde bir güç vardır. Fiili bir güç değil, gerçekten fiziksel bir güç -veya mutlak da denebilir.- Bu gücü açığa çıkarmak tamamen sizin uğraşınıza bağlı.

Evet, ben Selenay. Soyum tanrıça Selene'den geliyor. Bu dönemde tanrıların ve tanrıçaların izlerini evrenden silmeye çalışıyorlar. Bunun için savaşlar yapıldı. Soyum ise o savaşları güçlü bir şekilde geri püskürttü. Buna rağmen yirmi dört yıldır kendimde geliştirebildiğim -hatta geliştirmeye çalıştığım tek yetenek- rüyalar. Gördüğüm rüyalar elbet olur. Tek sorun son zamanlarda rüya görmüyorum.

1794 yıl önce

Savaşın izleri Paront'tan artık yavaş yavaş siliniyordu. Birçok kişi ölmüş ve ölenlerin arasında tanrı kanı taşıyanlar da vardı. Tanrı kanı ülkenin tüm toprağını sarmıştı ve artık bu sınırlar içerisinde doğan çocuklar da benzer güçlere sahip olacaktı. Paront'un sahibi Aker bu durumdan endişeliydi. Bu bir felaket de olabilirdi, bir yücelik de. Ama risk almak istemedi. O dönemin en güçlü büyücüsünü derhal yanına çağırdı.

Merlin'in soyundan kalan son büyücü vardı Aker'in karşısında. İnce bir vücuda sahipti, gözlerinin altı yaklaşık on gündür uyumadığını gösteriyordu. Yaşlı vücuduna rağmen o kadar dik ve kendinden emin duruyordu ki etkilenmemek elde değildi.

"Beni neden çağırdınız?" Sert ama yaşlı ses tonu kulakları kanatabilecek cinstendi. Aker bozuntuya vermeden yaşlı büyücüye yaklaştı. Ona yaklaştıkça büyücünün etrafına saldığı enerji Aker'i bitkin düşürüyordu.

TANRIÇANIN KANI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin