꒰ঌ ໒꒱
Akmeriç önce ellerimi ıslattı. Temizlemek istedi ama bu canımı daha çok yakmıştı. Daha sonra arabaya bindik. Beni nereye götürdüğünü bilmiyorum ama bir yandan yola bakarken diğer yandan bana bakıyordu. Benim için endişeleniyordu. Telefonunu eline aldı ve birkaç defa dokundu. Ardından biriyle konuşmaya başladı. Benim evime davet etti. Aradığı kişi Burçin'di.
Yol boyunca sürekli iyi olup olmadığımı sordu. Cevap bir önceki cevapla aynı oldu, değişmedi. Eve geldiğimizde Burçin çoktan gelmiş, kapının önünde bekliyordu. Üzerinde uzun, yazlık bir elbise vardı. Dizinin üstüne doğru yırtmaç uzanıyordu ve çiçek desenliydi. Fakat yüzü solgundu. Endişeli görünüyordu.
"Hadi fazla vakit kaybetmeyelim." diyerek önden ilerledi.
Akmeriç cebimden anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. Eve girdiğimizde Burçin panik yapmaya başlamıştı. Bir hışımla koltuğa oturdu. Ben ise onun aksine daha sakindim. Ufak bir sızı dışında bir acı hissetmiyordum fakat ellerim korkunç görünüyordu. Muhtemelen bu durum onu paniğe sürüklemişti.
Burçin çantasından bir bitki çıkardı. Yeşil yapraklı bu bitki, köke indikçe mor rengine geçiş yapıyordu. Görünüşü güzeldi ve daha önce böyle bir bitki görmemiştim.
"İyileştireceğim ama iz kalmaması için bundan da bir merhem yapacağım. Acı seviyen nedir?" Bir doktor edasıyla konuştuğunda gülmemi bastırmaya çalıştım.
"Acı hissetmiyorum. Ufak bir sızı var sadece." Burçin'in kaşları çatıldı. Akmeriç ile birbirine baktılar.
"Bu nasıl mümkün olabilir?" diye fısıldadı Burçin. Bu soruyu kendine soruyordu. "Bu küçük bir derece de olsa bir yanık ve nasıl acı hissetmezsin?" Bu sefer bana sormuştu. Cevabı ben de bilmiyordum ve o yüzden ona bakmayı sürdürdüm. "Neyse, şu an önemli olan bu değil. Önce iyileşmesi gerek."
"Ben merhemi hazırlayacağım. Bu süre zarfında lütfen dikkat et. Bir yere temas etmesinden kaçın ve bir ağrı, acı hissedersen hemen bana söyle."
Kafamı olumlu anlamda salladım. Akmeriç de sadece yutkunmakla yetindi. Akmeriç yanıma oturdu. Gözleri hala ellerimdeydi.
"Durdurabilirdim." Ağzından çıkan tek bir kelime aramızdaki sessizliği bozmaya yetmişti. Gözlerini ellerimden ayırmadı.
"Öyle düşünme, ben inat etmiştim." O da biliyordu ki bir konuda inadım tutmuşsa onu yapardım.
"Seni zorlamamalıydım."
"İyi ki zorladın. Neler yapabileceğimi, nelere dikkat etmem gerektiğini daha iyi biliyorum."
"Bunu öğrenmek için bunların yaşanmasına gerek yoktu ama," Artık gözlerime bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRIÇANIN KANI
FantasiaBüyücüler, cadılar, periler ve daha nicesini barındıran bu evrende büyük bir savaş oldu. Bu savaşın sonunda ölenlerin kanı toprağı besledi. Günümüzde bu toprakta yaşam nasıl? Herkes birer savaşçı mı yoksa hayatlarını normal bir şekilde mi yaşıyorlar...