꒰ঌ ໒꒱
Bundan bir hafta önce tamamen yalnız olduğum sokakta artık bir komşum vardı. Uzun zamandır herşeyin aynı olduğu bu sokakta artık bir farklılık vardı. Bu farklılığa alışmam belki uzun sürecekti ya da çoktan alıştım, emin değilim. Ama günler geçti ve bir, iki gece önce Gonca teyze bana çaya gelmişti. Bu sefer yanında Ata da vardı ve onunla da az da olsa bir samimiyet kurmuştum.
Düşüncelerimden ayrılıp bugünkü derse odaklandım. Bugünkü ders fizikseldi. Olur da bir savaş olursa -içimizde mutlak güç yoksa- fiziksel olarka gelişmemiz içindi. Bu dersi okulun arka bahçesindeki büyük alanda yapıyorduk. Bu alan bir nevi Paintball sahasına benziyordu. Bu dersi ekebilirdim sonuçta benim içimde mutlak bir güç vardı fakat dersin anlatıcısı çok disiplinli olduğu için devamsızlık yapmaktan çekiniyorduk. Evet, bir not sistemi vardı ve yıl sonu notunun yüzde altmışını bu ders veriyordu. Fakat bu sistem biraz farklıydı. Aslında bu okulda sadece tek bir yılımız var. Kendi kişisel gelişimimizi veya fiziksel gücümüzü tamamladığımızda bu okuldan mezun olabiliyorduk. Yirmilerin başında bu okula başlıyorduk. Kimisi direkt mezun oluyordu, kimisi de benim gibi dört yıldır burada oluyordu. Halbuki ilk yıl çok hevesliydim ve derslere odaklıydım hatta ortalamam elliye yükselmişti, tabi sonraki yıllar okulun genel ortalamasına düşmüştüm. Okulun genel ortalaması yirmiydi.
"Bugünkü dersimizde kaslarınızı biraz daha zorlayacağız." Anlatıcı ders hakkında bilgi vermeye başladığında geçmişe giden kafamı toparlayıp anda kalmaya zorladım.
"Bugün bana yardımcı olacak iki kişi daha var. Okulumuza katılıp ilk yıldan mezun olmuş kişiler bunlar." İstesem ben de mezun olurdum. Burun kıvırarak gelen kişilere baktım. Bir dakika, ne!?
"Ata ve Buğra," Buğra denilen çocuğu tanımıyordum ama diğerini çok net tanıyordum.
"Çocuk çok yakışıklı, " Burçin'in kulağıma fısıldamasıyla ona döndüm. Hangisinden bahsediyordu? Selene aşkına, ikisi de yakışıklı!
"Sarışın olan," diye açıkladı Burçin. Rahat bir nefes verdim çünkü Ata sarışın değildi. Neden rahat nefes veriyorum? Kendine gel, Selenay!
İç sesimle kavgamı bitirip Ata'ya baktım. O sıra onun da bana baktığını fark ettim. Ona baktığımda bana gülümsedi, ben de cevap olarak gülümsedim. Bunu bana söylememişti, sanırım söyleyecek kadar yakın görmedi.
"Önce duruş çalışacağız." Anlatıcı ardından Ata ve Buğra'ya döndü ve: "Beyler, gösterir misiniz?" Ata ve Buğra cevap vermek yerine ayak uçlarında duran zırhları giyindi. Ardından plastik olduğunu düşündüğüm kılıçları ellerine aldı.
"Evet Ata, bize duruşunu göster."
Ata kılıcı sıkı sıkıya kavradı. Vücudunu kılıçla bir bütün gibi hareket ettirip bir anda kılıcı Buğra'nın boynuna yaklaştırdı. Çok küçük bir mesafe... Kılıcın ağırlığı haddinden fazla güç uygulamaya teşvik ediyordu ve bunu kontrol edemeyip arkadaşının boynunu bedeninden ayırabilirdi.
"Evet, Ata'nın duruşunu incelemenizi istiyorum." Kılıcı tek eliyle tutuyordu. Gözlerinde keskin ve bir o kadar da rahat bir bakış vardı. Ayağının biri önde diğeri gerideydi. Bütüne baktığınızda sol eli -kılıç tutan eli- ve sol ayağı ilerideydi, sağ ayağı ise gerideydi. Sol ayağı ileriye doğru dönükken sağ ayağı sağa doğru dönüktü. Bu olası bir hamleden kaçmak içindi.
"Şimdi başa sarıyoruz. Buğra bu sefer savunma alacak." Buğra'ya yaklaşıp: "Güçlerinle değil, kılıçla." dedi gülerek. Buğra hangi güce sahipti acaba?
"Başlayın!" diye emir verdi anlatıcı. Ata ani bir hareketle tekrar kılıcı onun boynuna gelecek şekilde uzattığında, Buğra sanki çok hafif bir şeyi kaldırıyormuş gibi bir anda kılıcı boynuna siper etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRIÇANIN KANI
FantasiaBüyücüler, cadılar, periler ve daha nicesini barındıran bu evrende büyük bir savaş oldu. Bu savaşın sonunda ölenlerin kanı toprağı besledi. Günümüzde bu toprakta yaşam nasıl? Herkes birer savaşçı mı yoksa hayatlarını normal bir şekilde mi yaşıyorlar...