꒰ঌ ໒꒱
Güneş ışınları yatağımın yanındaki camdan odayı ışıtırken gözlerimi açtım. Başımda keskin bir ağrı vardı. Yataktan kalkmak için hareket ettiğimde dönen başımla sendelemem bir oldu. Ayaklarımı sürüye sürüye odadan çıktım. Salon dağılmış bir vaziyetteydi, bu görüntü daha fazla şaşırmama neden oldu. Lavaboya gidip elimi, yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Üstümde dünkü giydiğim kıyafetler vardı. Dün gece sarhoş mu olmuştum? Sarhoş olacak kadar içmiş miydim? Hafızamı zorlayıp dün gece ne olduğunu hatırlamaya çalıştım.
Akmeriç evime gelmişti, o geldiğinde henüz bir kadeh şarap içmiştim. Bir kadeh şarapla sarhoş olacak insan değildim. Biraz daha zorladım zihnimi. Akmeriç ile kavga etmiştik, ona kırıcı sözler söylemiştim. Söylediğim sözlere kadar ne olduğunu hatırlıyordum. Sonra, sonra, sonra... Sonra Akmeriç bir hışımla evden çıktı. Onun peşinden gittim fakat sonrasını hatırlamıyordum.
Biraz daha zihnimi zorladım fakat devamını anımsamamıştım. Sanırım dün gece öylece çıkıp gitti ve ben ondan sonra içmeye devam etmiştim çünkü başka bir mantıklı açıklaması yoktu. Akmeriç'ten özür dilemek gibi bir düşüncem yoktu. Her ne kadar gerçek hislerimi söylemeyip onu kırsam da o da beni kırmıştı, bunu hak etmişti.
Dün geceden kalan dağınıklılığı toparlayıp annemleri aradım. Bir süre çaldıktan sonra telefonu açtı.
"Nasılsın kızım?"
"İyiyim anne, sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Dünkü ders nasıl geçti, suyla aran nasıl?"
"Yani biraz çalışmam gerekiyor."
"Anladım, çıkıp gel bu taraflara. Özledim seni, iki gün boşsun zaten."
"Tamam, gelirim."
Ailemin yaşadığı mahalledeki tüm haneler Selene'nin soyuydu. Yani hepsi uzaktan, yakından akrabamdı. Birkaç hane farklı soydandı ama bunlar yok denilecek kadar az olduğu için pek önemli değildi. Tek önemli olan Akmeriç'in de o mahallede oturuyor oluşuydu.
Kararımı vermiştim, bir geceliğine ailemi ziyaret edecektim. Uzun zamandır gitmediğim mahallede değişen şeyler de olduğuna emindim. Biraz da olsa kafamı dağıtacağını da biliyordum.
Üzerime siyah tişört ve deri ceket giydikten sonra bacaklarıma da mini, siyah bir şort geçirdim. Çantama bir, iki parça kıyafet koyduktan sonra evden çıktım. Eski ahşap kapı çok fazla ses çıkarıyor olacak ki ben kapıyı kapattıktan sonra yan dairenin kapısı açıldı, çıkan kişi Ata idi.
"Günaydın," dedi yüzünde samimi bir gülümsemeyle fakat gözünün altındaki morluk onu berbat gösteriyordu. Sanırım biri onu fena benzetmişti.
"Günaydın. Yüzüne ne oldu?" dedim.
"Dün bir kavgaya karıştık da, Buğra'ya saldırmaya çalıştılar."
"Geçmiş olsun, kendi yaralarını iyileştiremiyor musun?"
"Çok sert bir yumruk değildi, enerjimi harcamak istemedim."
"Anladım, ağrırsa buz koy."
"Dün gece çok ses geliyordu evinden, bir sorun yoktur umarım." dediği şeyle kaşlarımı çattım. Akmeriç gittikten sonra ne yapmıştım ki?
"Ne zaman?"
"Arkadaşın çıkmıştı evden. O gittikten sonra." Annesi yetmezmiş gibi bu da benim kapımı gözetlemeye başlamıştı.
"Bilmiyorum, hatırlamıyorum."
"Anladım, muhtemelen çok içtin. Rahatsız edilmek istemiyorsun diye Buğra ile kapını da çalmadık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRIÇANIN KANI
FantasiaBüyücüler, cadılar, periler ve daha nicesini barındıran bu evrende büyük bir savaş oldu. Bu savaşın sonunda ölenlerin kanı toprağı besledi. Günümüzde bu toprakta yaşam nasıl? Herkes birer savaşçı mı yoksa hayatlarını normal bir şekilde mi yaşıyorlar...