Anı 8

78 13 1
                                    

Neredeyim ben?... Bembeyaz bir oda... Hayır, hayır bir tuvalet... Ama kirli mi? Bir saniye...

Kir değil... Kan. Kan gölüne dönmüş her yer.

İçime çektiğim nefes bile keskin bir kokuya sahip ve sıcaktı. Başımı kaldırıp neler olduğunu anlamaya çalışmak için yukarı baktım.

... Ne

En az 180 iri yapılı bir adam ve elinde tuttuğu bir kadın kafası. Az önce kendisi kesmiş... Kasapların kullandıklarına benzeyen kocaman bıçak -ya da satır, ne olduğunu bilmiyorum- kanla kaplı ve yeni kesilen kafaya bakıyor adam.

Kadının kafasını kabini açık olan klozetlerden birisine attı. Tekrar yere baktım. Bedenin geri kalanı öylece uzanıyor ve bütün tuvalet özellikle de tuvalet kabini sanki içerisinde boya bombası patlamış gibi kırmızıydı.

Kan yüzünden kayıp düşmemek için çabalayarak az önce atılan kafanın yanına gittim bakmak için. Biliyorum başım büyük dertte ama şok etkisinde gibiydim ve tek amacım ona bakmaktı.

Sarı-kumral tarzı kısa dalgalı saçlar... Zayıf bir beden... 1930'lar İngiliz kadını... Bir saniye... Ben onu tanıyorum...

-Geçmiş-

"İçki içmemelisin tatlım." Elimdeki aşkın/ kırmızının şarabı şişesini alıp kucağındaki minik tombul bebeğine döndü. İmrendirecek bir anne çocuk ilişkisi...

Bugünün görevi o şişeyi bulmaktı. Bulduktan sonra ne işe yaradığını öğrenmek için içmeyi düşünüyordum ama kadın elimden alıp gidince bomboş ortada kaldım.

"Güzel bir anne." Kendi annem olmasını isterdim.

-simdi-

"O kadının bir bebeği vardı... Bebek nerede..."

Hissediyorum... Sıra bende... Daha önce kafam koptuğunda acaba nasıl hissederim diye çok kez merak etmiştim. Deneyimlemek istemiştim ama şimdi... Koşmak istiyorum... Durmadan koşmak...

Kendimde gücü nasıl buldum bilinmez ama tazı gibi fırlayarak tuvaletten çıktım ve büyükçe bir salona geldim. Karşımdaki koltukta başı örtülü köylü gibi görünen bir yaşlı teyze oturuyordu. Bakışları o kadar delici ki... Ağzında gevelediklerine bakarsa büyü yaptığı açıkça belliydi. Arkamdan gelen kişinin varlığını hatırlayarak tek katlı olan evin camından atladım ve ormana girdim.

Ormanı da keşfetmek istemiştim evet... Ama böyle değil!

Var gücümle koştum. Adrenalin kanımı gıdıklayor. Yüzüm karincalaniyor. Nefeslerim çok hızlı. Bacaklarım sanki bana bağlı degilcesine hareket ediyordu. Bir an benden kopmalarından korktum.

Cadde gibi bir yere geldiğimde ikizim de oradaydı. Bir kan gölünün başında dizlerini kırıp eğilmiş ve kanı inceliyordu.

Kalbim öylesine güçlü atıyor ki canımı bile acıttı.

"Bir kanı nasıl delil bırakmadan ortadan kaldıracağını biliyor musun?"

Başını kaldırıp bana baktı.

"Biliyorum kimya derslerini sevmezsin ama bunun için güzel bir bileşik var. Eğer kanı onunla temizlersen arkada iz kalmaz."

Sanırım bugünün konusu buydu. Bir cesetten nasıl kurtulur? Delilleri nasıl yok edersin?

Gördüğüm o suç mahali epey karışıktı hem.

"Bebeği olan kadını hatırlıyor musun? Onu öldürdü."

"Yazık olmuş."

"Bebekte öldü mü?"

"Bilmiyorum."

"Gitmek istiyorum. Aren çıkar beni buradan!"

Tekrar yaşadığım mahalleye gidip başka işlerle uğraştık.

Gerçek ShiftingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin