Adamın Gözünden*
Adam ise tüm bu gerilim arasında bir yabancı gibi hissediyordu. Ama bir yandan da bu iki kadın arasındaki bağlantının karmaşıklığını çözmeye çalışıyordu. Melek’in öfkesi, Melodi’nin alayı ve onun varlığına olan bu tepkiler... Her şey onun için bir muamma gibiydi. Fakat bir şeyden emindi: Buraya gelmesi bir tesadüf değildi.
Ama bunu anlamak için önce Melek’in duvarlarını aşması gerekiyordu. Ve bu hiç de kolay görünmüyordu.
Adam, o an sadece Melek’e bakıyordu. Tüm dünyası o olmuştu; başka hiçbir şeyin bir önemi yoktu. Gözleri, Melek’in yüzünde sabitlenmiş, sanki onun tüm sırlarını çözmeye çalışıyordu. Adamın bu kadar yoğun bakışı, Melek’in içinde bir huzursuzluk yapmıştı. Ama asıl şaşırtıcı olan, Melodi’nin varlığını tamamen görmezden geliyor oluşuydu. Melodi, onların tam yanında duruyor, hatta zaman zaman göz ucuyla adama bakıyordu, ama o, Melodi’yi yok sayıyordu. Sanki odada Melek’ten başka kimse yokmuş gibi.
Bu durum Melodi’yi önce rahatsız etti. Yüzündeki rahat gülümseme bir an için silindi. Mavi gözleri hafifçe daraldı, ama bir şey söylemedi. Sadece sessizce izledi. Adamın gözünün neden yalnızca Melek’i gördüğünü anlamaya çalışıyordu. Onun için bu, yabancı bir durumdu. Çünkü genellikle insanlar Melodi’nin güzelliğine, kapılırdı. Ama bu adam farklıydı. Tüm ilgisi, tüm dikkati Melek’teydi. Ve işte tam o an, Melodi’nin rahatsızlığı bir rahatlamaya dönüştü.
Gözleri parladı. Yüzünde, önce gizemli, sonra memnuniyet dolu bir gülümseme belirdi. “Demek sadece onu görebiliyorsun,” diye fısıldadı içinden. Bu düşünce, onu bir şekilde mutlu etmişti. Çünkü Melek’in gerçekten görülmesi gereken biri olduğunu biliyordu. Adamın bu tuhaf ama derin bağlılığı, Melodi’nin içini ısıtan bir gerçekle yüzleşmesine neden olmuştu: Melek, her zaman insanların düşündüğünden daha fazlasıydı.
Melek’in İçsel Çatışması*
Melek ise bu bakışların altında eziliyordu. Adamın gözlerindeki hayranlık, anlamlandıramadığı bir şekilde onu rahatsız ediyordu. Kalbindeki öfke, babasının kaybıyla ilgili hissettiği suçluluk ve Melodi’nin varlığının sürekli hatırlattığı o derin acı… Bunların hepsi bir anda zihninde dalgalanıyordu. Ama Melodi’ye dönüp onu suçlamak gibi bir niyeti yoktu. Bunun bir anlamı yoktu. Melodi’nin varlığı, babasının gidişinin sebebi değildi. Bunu biliyordu. Bu, tamamen onun kendi kaderiydi.
Yine de, Melodi’yi her gördüğünde bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyordu. Babasının gidişi… O gece kayan ikinci yıldız, onu derinden yaralamıştı. Ama bu, Melodi’nin suçu değildi. Hayır, bunu biliyordu. Ve kendisine tekrar tekrar hatırlatıyordu. Fakat bilmek, hissetmekle aynı şey değildi. Kafasında suçluluğa dair yankılar hala devam ediyordu.
Kendi kendine öfkelendi. “Neden bu kadar zayıfım? Neden geçmişimle barışamıyorum?” diye düşündü. Bu sorular, onun zihnini kemiren yılanlar gibiydi. Ama bunların hepsini sessizce içinde tutuyordu. Babası, kendisini feda etmişti; bu bir sevgi göstergesiydi. Onun hatası değildi. Melodi’nin gelişi, babasının gidişi… Bunların hiçbiri bir hata değildi. Ama Melek, o gece kayan yıldızların anlamını hâlâ çözmeye çalışıyordu. Onların mesajını anlamak için yıllardır uğraşıyordu. Birazdan çözeceğinden habersizdi.
Adamın Alaycı Tavrı
Bu düşüncelerin içinde boğulurken, adamın sesi Melek’i gerçeğe döndürdü. Hafif bir gülüşle, “Beni böyle süzüyorsun ama gerçekten neden burada olduğumu bilmediğimi söylediğimde inanmıyorsun, değil mi?” dedi. Sesindeki alaycı ton, Melek’i sinirlendirdi.
“Senin ne dediğin umurumda değil,” dedi Melek, soğuk ve keskin bir sesle. “Burada olmamalısın. Hatta hiçbir yerde olmamalısın.”
Adam, gülüşünü sürdürdü. Sanki bu sözler onu hiç etkilememiş gibi, “Bu kadar sert olmasan şaşırırdım,” dedi. “Ama itiraf etmeliyim, bu kadar sinirli halinle bile gözlerin çok etkileyici.”ya Bi yürü git. Tövbe yaa.
Melek’in yüzü anında sertleşti. “Kes sesini,” diye fısıldadı. Sesi düşük ama tehditkârdı. Fakat bu tehdit, adamı sadece daha da güldürdü. “Beni korkutmaya çalışıyorsun,” dedi. “Ama farkında mısın, ne kadar sinirlenirsen o kadar… farklı oluyorsun.”ne yani beni farklı! Olarak mı tanımıyor?
Gizemli Hava
Melodi, adamın alaycı tavırlarını sessizce izliyordu. Yüzündeki gülümseme yerini derin bir düşünceye bırakmıştı. Melek’in bu kadar çabuk sinirlenmesi, adamın ise bu sinirle oynaması, Melodi’nin ilgisini çekmişti. Ama o, aralarındaki bu dinamiği anlamaktan çok daha öte bir yerdeydi. Gözleri, yıldızlar gibi parlayan bir şey ararcasına Melek’e kaydı.
Melodi’nin zihninde o gece kayan iki yıldızın yankısı vardı. İlki, onun dünyaya gelişi olmuştu. İkincisi ise bir fedakârlığın sembolüydü. Ama o gece kayan yıldızların Melek’in ruhunda nasıl bir iz bıraktığını tam olarak anlamıyordu. Sadece tahmin ediyordu; bir yara, bir kayıp, ama aynı zamanda bir bağ… Melodi’nin kendi varlığı bile o geceye bağlıydı. Ama bu bağı nasıl çözmesi gerektiğini hâlâ bilmiyordu.
Adamın bakışları ise hâlâ Melek’in üzerindeydi. Bu bakışlar, her şeyden çok, Melek’i bir muamma olarak görüyordu. O yıldızların altında nasıl bir hikâye yatıyordu? Ve bu hikâye, onu buraya nasıl getirmişti? Bu sorular, hem adamı hem de Melek’i birbirlerine kilitlemişti.
Melek’in öfkesi, Melodi’nin gizemi ve adamın tutkulu bakışları… Tövbeee... Hepsi, gecenin ağırlığında bir sır gibi asılı duruyordu. Ama bu sırların ne zaman ve nasıl çözüleceği, hepsinin kaderini belirleyecekti.^_^
👀Ah şu kimsesizler olayı..! 👀
Rica ederim bana kızmayın bölüm kısa tutulmalı.
(şahsi fikrim)Seni seviyorum okurum Allaha emanet ettim.
Sevgiyle kal. (Allah sevgisiyle.)
Yıldızı da varlığın gibi parlatır mısın?
💙💙
"Üstüne alınma felaketim sen değilsin.
EVRENLER FELAKETİM"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗘𝗩𝗥𝗘𝗡𝗟𝗘𝗥𝗶𝗡 𝗙𝗘𝗟𝗔𝗞𝗘𝗧𝗶 [𝗙𝗮𝗻𝘁𝗮𝘀𝘁𝗶𝗸]
Fantasy"Ağlamak istemiyorum!" diye mırıldandı kalan son mecaliyle. Kulaklarını çocukların ağlayışları, kadınların çığlıkları doldurdu.Bu bir felaketi! Melodi bir felaketin kurbanıydı...Başını iki yana salladı acıyla. "Bırak onları! İstediğin benim gözyaşla...