Baştan bir açıklama yapmak istiyorum
Bu hikaye sadece bir hayal ürünüdür.
Bunu ciddiye alıp linç yorumları atmanıza gerek yok,zaten bu bir fanfiction bu yüzden gerçekmiş gibi beni linçlemeyin lütfen. Ayrıca saçma konulara girmediğim sürece bunu yazmakta özgürüm. Iki bireyi saygı çerçeveleri içinde shiplemekte şahsen ben bir sakınca görmüyorum. Umarım doğru ve kibarca anlatabilmisimdirr.Ve de bu bir mert mina kurgusudur o yüzden diğer shipler yerine onlara ağırlık vereceğimi zaten biliyorsunuzdur. Dizinin %90-95ini onlar oluşturacak.
Önemli değişiklik: Mert'in dedesini şimdi olduremeyecgim yani daha belli değil belki yaşar, belki de ölür ama simdilik yaşayacak bunu unutmayın
Ve Mert birisine zor anda dokunabilir,kavga dövüş gibi anlarda dokunabiliyor fakat mecbur kalmadıkça temastan kaçınıyor. Ve Mert bir tık sinir hastası bazen öfkesini kontrol edemiyor. Vee mertin yaşını 23 yaptım(çok şey fark etti ahahhags)Önerilerinizi bekliyorum oy vermeyi ve yorum atmayı unutmayınn
Iyi okumalarr💗••••••••
İlahi Bakış Açısı
"Anne! Anne bırakma beni! Anne n'olur gitme! Anne!"diye haykırıyordu Mert.
Yine kâbus görüyordu. Annesinin onu bırakmak zorunda kaldığını,çok çaresiz olduğunu hissetti. Bu kâbuslar artık onun hayatının bir parçası olmuştu. Bu kâbusları her uyuduğu an görüyordu, artık bu ona ağır geliyordu.
"Anne!"diye bağırdı Mert ve irkilerek uyandı.
Etrafına baktığında evinde odasındaydı fakat ona göre burası ona yabancı gelen bir yerdi. Onun yeri annesinin yanıydı, Mert annesini çok özlüyordu. Küçücük yaşında sırtına binen ve hâlâ da peşinde sürüklediği yükleri kaldırmak ona zor geliyordu. Artık dayanamıyordu.
"Kendine gel Mert,kendine gel. Artık öyle birisi yok,artık annen yok, yaşamıyor o. Kabullen artık şunu."diye tekrarladı.
Üzerindeki battaniyeyi üstünden attı.
Banyosuna ilerledi. Yüzüne buz gibi suyu çarptı. Artık bu kabusları görmek istemiyordu. Ailedeki herkes bu kabusları biliyordu ve tek çözümleri evlenmesini istemeleriydi fakat Mert bunu istemiyordu. Bir evliliğe hazır olduğunu düşünmüyordu. Elini yüzünü tamamen yıkadıktan sonra odasına geri dönüp uzerini giyindi. Altına gri bir eşofman ve üzerine beyaz bol olan bir t-shirt geçirdi,beyaz spor ayakkabılarını da giyince aşağıya inmeye karar verdi. Merdivenleri üçer üçer inerek dedesinin odasına vardı. Her kâbus gördükten sonra onun yanına gelir ve onunla konuşurdu. Kapıyı iki kez tıklatıp içeriye girdi. Tahmin ettiği gibiydi,dedesi yine erkenden uyanmış ve kitabını okuyordu. Suavi Mert'i görünce kitabı komidinin üzerine bırakarak Mert'e döndü.Suavi:"Gel buraya."dediğinde Mert sanki bir çocuknuş gibi dedesinin yanına gitti ve sandalyeyi çekerek oturdu."N'oldu? Yine o kabusları mı gördün?"dedi ve ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi.
Mert:"Evet,yine onu gördüm. Bana 'Beni kurtar.'diyordu ama ben bir şey yapamıyordum. Yine öylece kalıyordum. Bu eller onu kurtaramıyordu."dedi ellerini göstererek.
Suavi:"Çok düşünüyorsun oğlum. Hep onu düşünüyorsun."dedi. Haklıydı, Mert hep Gülayşeyi(annesini) düşünüyordu.
Mert:"Haklısın,annemi düşünmediğim bir an bile yok. Dede ben artık çok yoruldum. Annemsiz yapamıyorum..."
dedi. Mert'in gözleri dolmuştu. Herkese karşı sert davranan Mert dedesinin yanında kedi gibi uysal oluyordu ve konu annesi ise gözyaşları dinmiyordu.