Saat sabahın 5'i.
Gün doğmak üzere. Deniz kenarında içimdeki fırtınaları susturan dalga sesleri ve karışık çalan müziklerim.
Unutur muyum, asla. Olmazsa olmaz lattem de elimde. Zeytinli poğaçalarım da unutulmadı. Nasıl bir mide diyebilirsiniz ama insan sevdikleri söz konusu olunca uyuma bakmıyor işte.İç sesimi susturmak istiyorum bazenleri. Anın tadını çıkarabilmek için. İmkansız da olsa... Üstüme ince bir battaniye almıştım. Ama üşümeye başladığımı hissediyorum. Gündoğumundan birkaç eşsiz fotoğraf daha çektim ve albümüme ekledim.
Eşyalarımı toplayıp piknik çantamı koluma geçirdim. Evimiz sahile yakındı. Beş dakikalık yürüyüşten sonra eve vardım.Annemle babam uyuyordur diye anahtarımla sessizce eve girdim. Önce mutfağa geçip eşyalarımı boşalttım. Sonra da odama geçip çantamı hazırladım. Dişlerimi fırçaladım.
Bugün kütüphaneye gidecektim. Gün boyunca bana yetecek kadar kitaplarla doldurdum çantamı. Tabletimi kulaklığımı şarjımı da aldım. Çilekli lip balmımı, el kremimi ve cüzdanımı da attım çantama. Sonra mutfağa geçip suluğumu doldurdum. Asla bitirmediğim o suluğu.
Ama susuz gidince de çok susuyordum, dört beş şişe su aldığım bile olmuştu bir keresinde.
Her neyse...İşimi garantiye almak için bir paket lattemi çantama attım. Dışarıdan gören aylık kampa çıktığımı sanabilirdi. Ama sadece okul artı kütüphane konseptimdi bu. Üstüme siyah kısa kollu tişörtümü ve bol siyah hırkamı, altıma da siyah jogger eşofmanımı beyaz spor ayakkabılarımı giyindim. O kadar siyahlığın altına beyaz ayakkabılarım peki :)
Koyu kumral saçlarımı açıp minik taşlı küpelerimle de son dokunuşları yaptım.
Bu sıkıcı ve uzun ama bir o kadar da eğlenceli rutinlerimden sonra okul yolunu görebildim şükür. Saat yedi olmuştu. Dersimiz 08.20'de başlıyordu. Ben on beş dakika içinde okulda olurdum. Bir saatlik süremde de paragrafı aradan çıkarıyordum genelde.
Okula girer girmez lattemi alıp kütüphaneye geçtim. Her zamanki gibi yalnızlığım hoşuma gitmişti. Okul neredeyse boştu. Öyleydi galiba...
Kütüphaneye geçip çantamı bıraktım. Kütüphane okulun içindeydi, geniş ve ferahtı. Kantine gidip lattemle limonlu popkekimi alacaktım.
Kitaplarımı da yerleştirip camları açtım. Kendi masamdaki sandalyeleri de değiştirdim. Sanki babamın kütüphanesi gibi istediğimi yapıyordum banane aa.Kantinci Ercan abiyle günaydınlaştık. "Her zamankinden? "dedi sorarcasına. Başımla onayladım. Ercan abiyi çok seviyordum. Güleryüzlü öğrencilerle çok iyi anlaşan bir adamdı, bir kantinciden fazlasıydı, abiydi.
Kulaklıklarımı takıp lattemi aldım. Tam kütüphaneye girerken bir mesaj geldi. Yine...
0551*******: limonlu popkekini de bana bıraktın herhalde hsldbdl
Nee? Yine mi unutmuştum. Fazla dikkatsiz davranabiliyorum tamam ama bu kadar da olmaz ki. İç sesimi okumuş gibi bir mesaj daha geldi.
0551*******: hayır yani madem sevmiyosun niye alıyosun ki????? hep ben mi hatırlatıcam
Haklı. Ama değil. Haklı olamaz. Hem o kim oluyor da beni popkekime kadar gözetliyor değil mi ama?
Siz: işine baksana sen! Hiç mi işin gücün yok senin yahu
0551*******: var, işimde ve gücümdeyim
O gıcık kız gruplarından birisi yazıyordu belki de. Hem karşına çıkmaya cesaret edemeyen birini niye ciddiye alasın ki.
Kütüphaneden çıkıp kantine gittim. Ercan abi gülüyordu. "Sesleniyorum da duymuyorsun deli kız. " Utanmıştım.
Kekimi alıp kütüphaneye gittim. Masamda bir papatya daha:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMARİS | YARI TEXTİNG
Novela Juvenil0551*******: Gökyüzüne bak Milena'm, dolunayın seni bekliyor. Hayat her zaman sizden yana olmayabilir. Ama bunca zaman üzmüşse sizi, bundan sonra da sevindirebilir. Ve bu bazen bir kişiyle, bir aileyle ya da en masumundan bir mesajla bile olabilir...