"Pencerenin varlığı değil, duvarın yokluğudur odayı aydınlatan. "Beğeneceğinizi umduğum bir bölüm daha(son bölümden sonra bi tık şey oldunuz gibii 🤭)
Bu bölümde de iyi yaşamalar aşkımlar💓
Komşumun oğlusu💙: müsaitseniz geliyorum
Siz: gelll lüfteeennnn
17 saniye sonra kapı çaldı. Tam 17 saniye.
Ege açmıştı kapıyı. Ona kızamıyordum artık. Hâlim de yoktu ya zaten. Dönemin ortasında sırf benim için yaklaşık bir haftalık hatta daha fazla izin almıştı canım kankilerim. Bugün son günleriydi. Yine yeni yeniden bir ayrılık daha gerçekleşecekti bugün.10 gün geçmişti ömürden ama acı geçmemişti yürekten. Her geçen gün artan aleve bir su aramaktansa alevle yaşamayı öğrenmişti bu beden...
Arada bir ağır basan edebî tarafım işte.
Yatağımda otururken yorganı buruşturmuştum. Hemen kalkıp etrafı düzelttim. Takıntım oluyordu bazen saçma sapan şeylere, her şey dört dörtlük olmalıymış gibi bi zorunluluk hissediyordum. Eğri bir şey kalmayınca okyanus adamımın yanına gitmeye yeltendim.
Odamın kapısını açacakken Deniz de elini uzatmış kapımı çalmak üzereydi. Benim kapıyı hızlı açışımla yumruk yaptığı elini kafama geçirmişti resmen. Ya da ben geçirmiştim kafama. Her neyse...
Kapıyı tutmaya çalışırken kapının menteşesiyle elim kesilmişti. Acıyla geriye sendeleyip bacağımı yatağımın köşesine çarptım. Düşmeme izin vermeden belimden tuttu beni. Yaşadığım sakarlıkları idrak edemeden öylece bakıyordu bana.
Haklısın be mavişim. Bazen ben de şaşıyorum kendime.
"İki saniye içinde kendine nasıl bu kadar zarar verebilirsin? " dedi şaşkın suratıyla. Ben ise acıyla başımı tutmuş önümü göremiyorken tek ayak üstünde sekerek durmaya çalışıyordum. Belimi tutan elini sıkılaştırıp tek koluyla yatağın üstüne fırlattı beni. Ciddi ciddi fırlattı. Çok da dikkat eder tabii beyfendi bize. Diğer elinde ise bir kutu vardı. Lacivert, büyük bir kutu.
Yanıma gelip alnımı öptü. "Özür dilerim görmedim ki seni. Çok acıyor mu kafan? " kendini sorumlu tutmuştu bi de. "Az önce yatağa fırlatan sen değildin di mi mavişim? " dedim sesimdeki siniri gizlemeye çalışmadan. "Yatağa fırlatmak? " dedi çapkın sırıtışıyla. Gözleri kızaran alnımı bulunca ise gülüşü soldu yine.
"Çok acıyor mu? " dedi melül melül bakarken. Yüzümdeki elini öpüp gülümsemeye çalıştım. "İyiyim bir şeyim yok. Benim sakarlıklarım işte boşver. " dedim üzülmüş maviş gözlerine bakarken.Okyanus adamım benim özlemişim derdime deva gözlerini.
Yüzümün her yerini öpüyordu iyileştirmek istercesine. Bu gözler benim sonum olacaktı galiba. Bulunduğum anı unutturan cinsten bir büyüydüler. Ah ahh...
Defne elinde buzla odaya daldı. Korkmuş tedirginleşmişti. Buzu alnıma dayayıp ayak bileğime baktı. "Kamera şakası mısın kızım sen? Ne bu hâlin? Ödümü kopardın? " kendi odamda kendimi mahvetmiştim. Haklısınız ne diyebilirim ki? Kafam çok acımıyordu ama kızardığını hissedebiliyordum.
Ege suyla tamamını yıkadığı birkaç havlu peçeteyi elimin kanayan yerine fırlattı. Evet, fırlattı resmen. Bugün herkeste bir fırlatma aşkı noluyo ya? Musluğun altında yıkayıp getirdiği bu peçeteleri annem görmeyecekti en azından. Şanslıydı. Her yer su dolmuştu. Yarattığım saçma duruma boş boş gülesim geldi. Günler sonra ilk kez, gerçek bir gülüşten uzak olsa da, benim güldüğüm görüldü. Bu gülüşü sinire de, sıkılmama da, kendime acımama da yordum. Onlar ise gülüyordum diye tebessümle bana bakıyorlardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMARİS | YARI TEXTİNG
Novela Juvenil0551*******: Gökyüzüne bak Milena'm, dolunayın seni bekliyor. Hayat her zaman sizden yana olmayabilir. Ama bunca zaman üzmüşse sizi, bundan sonra da sevindirebilir. Ve bu bazen bir kişiyle, bir aileyle ya da en masumundan bir mesajla bile olabilir...