XIV-İKİ NEFES ÖTEDEKİ KIYAMET

60 11 18
                                    

XIV

İKİ NEFES ÖTEDEKİ KIYAMET

Bölüm şarkısı; Saudade-Son Dans

İyi okumalar Ay Işıkları!

Tabii bu bölüm ne kadar iyi okunabilirse :)

🖤

Bazen ne kadar kötü hissedecek olursam olayım hissetmek isterdim. Kötü hissetmek de bir yaşam belirtisiydi neticede. Şuan bulunduğum ortam o kadar hissizdi ki... Şuan ölüm de olsa bir şeyler hissetmeyi isterdim.

Uzun, upuzun çam ağaçlarının olduğu bir orman vardı çevremde. Karşımda uçsuz bucaksız masmavi bir denize açılan uçurum... Ama yol bitmiyordu. Çam kokusu çarpmıyordu yüzüme, deniz kokusu okşamıyordu tenimi, ılık bir rüzgar dağıtmıyordu saçlarımı. O nefret ettiğim soğuğu hissetmeye bile razıydım.

Ama yalnızca görüntüler vardı.

Ellerimi hareket ettirmek istediğimde bir arabada olduğumu fark ettim. Arabayı fark ettiğim anda çevremdeki ağaçlar hızlıca yanımızdan kaymaya başladı. Hız ibresine gözlerim takıldı, kırmızı ibre göstergeyi delip geçmek istercesine dibe dayanmıştı, son hızda gidiyordum uçuruma doğru.

Ayağımla frene basmak istedim ama olmadı, kıpırdayamıyordum. Gözlerimi zorlukla yan koltuğa çevirdiğimde resmen şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Çocukluğum vardı yanımda. Canlı, capcanlı duruyordu karşımda.

Dudaklarımdan bir isim çıktı, ama kulaklarım duymadı bu ismi. Dudaklarımı oynatabildiğimden de şüpheliydim. O bana cevap vermeden camdan dışarı bakmaya devam etti. Frene basmam lazımdı, onun yaşaması lazımdı.

"Ne işin var senin burada?" diye bağırdım. Sesim çıkmıştı, az önceki konuşmamın aksine. "Öleceksin! atla arabadan." O ölemezdi, onun yaşaması lazımdı. Tüm insanlar ölse de, yaşam bitse de onun kılına zarar gelmemeliydi. Ben onu korumak için kendimden olmuştum, onun yaşaması şarttı.

"Beni abime götürüyorsun." dedi bana dönerek. "Hem... Ölüm ne demek?" O tatlı ses tonunu duyduğum anda içimde bir his belirdi. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim birden. Masumiyeti sesinden bile belli oluyordu.

"Ölüm ne demek mi? Sen delirdin mi çocuk? Atla arabadan." İçimdeki hissin aksine sesim bir çelikten bile sertti.

 "Niye bu kadar korkuyorsun? Abime kavuşacağım." Öyle masumdu ki, daha hiçbir şey bilmiyordu.

"Öleceksin!"

Sesim kalınlaştı birden, görüş açım büyüdü, ellerim ayaklarım, gövdem. Dikiz aynasına baktığımda bir çift mavi göz gözdüm.

Lazuli mavisi.

Bora'ydım. Direksiyon başında. Bedenimi saran bir korku hissettim, yanımdaki küçük kız çocuğu için korkuyordum. Olanları algılamak için gözlerimi kapattım, geri açtığımda yan koltukta oturuyordum. Gözlerim sürücü koltuğuna çevrildi.

Bu adamı biliyordum, ama çocukluğum tedirgin oldu. O Bora'yı tanımıyordu.

"Sen kimsin?" dedi, veya dedim korkunun damarlarına inceden sızdığı bir sesle. Ama bir yabancının yan koltuğunda oturan bir kız çocuğuna kıyasla fazla cesurdu sesim.

BEYDORAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin