2.0

138 8 4
                                    

iyi okumalarrr, oy atmayı unutmayın lütfenn. İki gün art arda bölüm atarak sizi şaşırttığımı biliyorumm.

--------------------------------------------------------------

Sabah yine ter içinde uyandım, gizemli kişi kabuslarıma kabus katmaya başlamıştı bile. Hızla kalkıp duşa girdim ve ne olur ne olmaz kapıyı kitledim. Buz gibi su vücuduma çarptığında üşüsem de ayılmamın en iyi yolunun bu olduğunu biliyordum. Kendime geldiğimde banyodan çıktığımda Pansy'nin yine odada olmadığını gördüm, sabahın köründe kalkıp napıyorlardı ki? Bugün dersler öğleden sonra başlayacağı için sabah oldukça zamanımız vardı. Uzun zamandır kitap okumadığımı fark edip en son yarım bıraktığım kitabı elime aldım, kafamdaki düşüncelere rağmen odaklanmaya çalıştım. Yaklaşık bir saatin sonunda ortak salona gitmeye karar verdim. Yukarı çıkıp yeşilin ve gümüşün oldukça hakim olduğu odaya baktım, çoğu öğrenci dersler geç başladığı için burdaydı. Göz gezdirdikten sonra bizimkileri gördüm, Tom ve Pansy deri koltuklardan birine oturmuştu. Draco, Blaise ve Adrian ise şöminenin önündeki minderlerde oturuyordu. Onlara doğru yürürken gözüme bir kişi daha çarpmıştı, masada oturuyordu. Bir şeyler yazıyormuş gibi kalemi hızla oynatıyordu, ödev yapıyor olabilir miydi? Saçları son zamanlarda çok uzamıştı ve kıvırcık saçlarının birkaç tutamı sarmaşık gibi yüzüne iniyordu, nasıl oluyordu da hala kalbimi aynı hızda atmasını sağlıyordu bilmiyordum. Daha fazla bakmak istemediğim için hızla çocukların yanına ilerledim.

"Günaydın gönlümün sultanı!"

Gülümseyerek tekli koltuklardan birine oturdum.

"Günaydın Adri."

"Her geçen gün daha da çirkin oluyorsun."

Bir ay önce olsa belki hafif de olsa alınıp, kızacağım cümle karşısında sadece gülmeyi tercih etmiştim.

"Sana da günaydın, Tommy."

Karşılık vereceğimi düşünmüş, belki de istemiş, olmalı ki yüzü düşmüştü. Ben fazla düşünmemeye çalıştım çünkü aklım başka yerdeydi, başka birisinde de diyebiliriz. Çocukların sanki o arkamızda değilmiş gibi oldukça rahat olması garibime gitmişti, Adrian bile bununla alakalı bir şaka yapmamıştı.

"Bugün öğleden sonraya kadar oldukça vaktimiz var, ne yapmak istersiniz?"

"Bilmem ki, bu aralar bir şey de yapasım yok çocuklar."

"Harry'ler ile buluşunca hep beraber karar verebiliriz."

"Harry de Harry zaten, şu hallerine bakın. Geçmişte ezili düşman olduklarına inanır mıydınız?"

"Adrian, kafana yastık geçirmeden sus!"

"Aman, anca beni susturun zaten."

"Layla, sen bir şey diyecek misin?"

Şöminenin cıtırtısını dinlerken kafamda oldukça fazla düşünce geçiyordu.

"Layla! Sağır mı oldun kızım?"

Yerimdem sıçrayıp Pansy'ye döndüm.

"Ne, ne oldu?"

"Diyorum ki, dersler başlayana kadar ne yapalım?"

"Ha, bilmem ki. Ben size ayak uydururum."

"Layla, biliyorum son zamanlarda çok şey yaşadın fakat biz her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışıyoruz ve sen hiç yardımcı olmuyorsun. Seni böyle görünce bizim çabalarımız da anlamsız kalıyor. Seni bedenen o odadan çıkarmayı başardık ama ruhen hala ordasın."

Gerçek yüzüme tokat gibi çarpmıştı, haklıydı. Uzun zaman sonra babamı görmek beni oldukça kötü etkilese de bir de onun gidişi dünyamı sarsmıştı. Herkes benim için çabalarken ben ruh gibi dolaşıyordum, son olaylar da beni sürekli düşünmeye itiyordu.

"Haklısın, özür dilerim. Ben,"

Bir süre ne diyeceğimi düşündüm fakat diyecek bir şey bulamadım, izleniyormuş hissine kapıldıktan sonra gözlerim benden habersiz o tarafa döndü, bana baktığını gördüm. Kalbim hızlanmaya başladığında hızla kafamı çevirdim ve Tom'a baktığımda gözlerinin bir o ve bir ben de gidip geldiğini gördüm. Buna daha fazla dayanamayacağım için hızla ayağa kalktım.

"Ben, özür dilerim. Tuvalete gitmem lazım, sonra görüşürüz."

Hızla çıkışa yöneldiğimde onun bakışlarını sırtımda hissediyordum. Bahçeye çıktığımda soğuk hava yüzüme çarptığında biraz da olsa kendime geldim. Nerdeyse kış gelecekti ve son zamanlarda beni heyecanlandıran tek şey buydu. Bir ağacın dibine oturduğumda üşümeye başlamış olsam da sorun etmedim.

"Külkedisi evinden kaçmış, ha?"

Sıçrayarak sesin geldiği yere döndüğümde aynı zamanda omzuma atılan bir örtü hissetim.

"Alex, ne işin var burda?"

"Seni gördüm, bu soğukta üstünde hiçbir şey olmadan çıkmışsın. Üstünü örtecek bir şey getirmek istedim."

Örtüyü üstüme daha çok çektim ve gülümsedim, yanıma oturduğunda örtüyü onun da omzuna örttüm; ne de olsa ikimize yetecek kadar büyüktü.

"Şimdi sen söyle bakalım, senin burda ne işin var?"

"Ben, hava almak istedim."

Kafasını sallayıp gökyüzüne baktı.

"Bu soğukta hava almanı isteyecek kadar seni boğan şey ne peki?"

"Kendim."

"Anladığım kadarıyla sorunları kendinde aramak gibi bir huyun var, külkedisi."

Ona bakarak gülümsedim ve tekrar gökyüzüne baktım, belki beni kurtarır diye.

"Sayılır."

"Bazen sessizlik ruhumuza daha iyi gelir, sessizliğe ihtiyaç duyduğunda ben her zaman buradayım."

Söylediği şeyle afallamıştım, daha önce bana bu kadar güzel ve anlamlı bir şey söylendiğini hatırlamıyordum. Tam bir şey söyleyecekken Pansy'nin ismimi seslenişi ile susmak zorunda kaldım.

"Layla, Tanrım! Her yerde seni aradık, tuvalete gideceğim diyerek ortadan kaybolamazsın!"

Gözlerimi devirdim ve gözlerimi tekrar Alex'e çevirdim.

"Afetim de geliyor, teşekkür ederim."

 Örtüyü ona vermek için omzumdan çekeceğim sırada beni durdurdu.

"Sende kalsın."

Minnetle gülümseyip ayağa kalktım ve hızla bize doğru gelen tüm kadroyu gördüm.

"Tanrım, ne ara çoğaldılar?"

Alex hafif bir kıkırtı çıkardığında bende ona dönerek güldüm.

"Görüşürüz, külkedisi."

"Görüşürüz, Alex."

Zaten bize doğru gelmekte olan bizimkileri hızla geçerek ve hiçbir şey demeden içeri doğru yürüdüm. Soru yağmuruna tutulmak istemiyordum, en azından şimdilik.

"Şimdi nereye?"

"Yemek!"

Pansy'yi görmesem bile arkamdan göz devirdiğine emindim.


Aşk Değiştirir İnsanı>Mattheo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin