Bölüm 4

646 17 1
                                    

Çicek gibi birgün geçirmeniz dileğiyle...🌸
Umarım yeni bölümü keyifle okursunuz.



Gözler kalbin aynasıdır derler ya hani, insan bir çift göze bakınca nasıl ne söylemek istediğini anlardı ki? Bu mümkünse ben neden karşımdaki kadının gözlerinde bomboş bir ifade görüyordum? Neden gözlerinden ne demek istediğini anlamıyordum?

"Sultan..." dedim yemyeşil gözleriyle beni kenetleyen kadına. "Ben nereden başlayacağımı bilmiyorum."

Sultan'ın histerik kahkahası canımı yakmıştı.

"Konuşmak isteyen sendin Canberk!" dedi, adımı yıllar sonra ilk kez ağzından duymuştum. "Cümlelerini toparla ve git!"

Gitmek, gidersem tekrardan onu unutur muydum? Çocuk Canberk unutmuştu evet ama yetişkin Canberk kesinlikle o yeşil gözleri aklından çıkartamazdı.

"Seninle tekrardan eskisi gibi olalım istiyorum," dediğimde tek kaşı kalkmıştı.

"Öyle mi?" dedi, dudakları kıvrılmıştı.

Arkamda duran elma ağacına baktı, gözlerine hüzün çökmüştü sanki.

"Bu hikayede bekleyen taraf hep ben oldum, sen ise gelmeyen taraftın, unutan taraftın. Unutulmanın bedeli ağır oldu, sen benim yaram oldun."

Ben insanlara şifa olmak için debelenirken, birinin yarası olmuştum. Ne kadar ağır bir cümleydi bu, altında ezilmiştim.

"Ben sadece insanlara şifa olmak istemiştim," diyip kafamı yere eğdim. "Bu uğurda herşeyi silmişim meğer. Zamanı geri alma ihtimalim olsa bir dakika düşünmezdim."

Gülümsedi. Acıyla karışık bir gülüştü.

Elma ağacına doğru yürüdü. Ağacın gövdesine dokunduğunda merak edip bende yanına yürümüştüm.

"İsimlerimizi kazıdığımız günü hatırlıyor musun?" diye sordu.

Birkaç saniye düşündüm. Zihnimin derinlerinde o görüntünün izlerini aradım. Silik hatıralar gözlerimin önüne geldi lakin çok net değildi.

"Biraz," diye saçma bir cevap verdim.

"Benden bir söz vermemi istemiştin. Bende o sözü verdim. Biz bir elmanın iki yarısıydık. Yarım kalırsak çürürdük. Bakıyorumda çürüyen taraf ben olmuşum. Sen hayatına devam edebilmişsin."

Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Kahretsin! O günü hatırlamıştım. Onu bırakmayacaktım, bırakmıştım. Beni hiçbir zaman affetmese haklıydı.

"Özür dilerim," dediğimde bana baktı.

"Dileme," dedi. "Hiç özür dileme. Senin gelmediğin her yaz tatilinde o günü tekrar tekrar yaşadım. Söz veren taraf sadece bendim, sen ise benden söz alan taraftın. Ben sözümü tuttum sadece."

Gözlerim dolduğunda ona sarılmak için bir adım atmıştım ki aniden geri çekildi.

"Bu sarılma için çok geç kaldın, on sekiz yıl kadar..."

Kuracağım hiçbir cümle bizi eskiye döndürmezdi, bunu biliyordum. Karşımda gördüğüm kadının bana verdiği değeri, hayatıma giren hiç kimseden görmemiştim. Derin bile bana onun kadar değer vermemiş meğer.

Şimdi onun gözlerinde görüyordum, hayal kırıklığının izlerini görüyordum...

"Herşeye yeniden başlayalım. Sanki ilk kez tanışıyormuş gibi," dedim, burnumu çektim. Dokunsalar küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlardım.

"Mümkün değil," dedi.

"Mümkün kılalım," dedim kendimden emin bir ifadeyle.

"Ben Canberk Akel, " diyerek elimi uzattım.

Şaşkınlıkla elime bakıyordu.

"Şaka yapıyorsun değil mi?" diye sordu.

"Gayet ciddiyim. Sen yetişkin Canberk'le hiç tanışmadın…" dediğimde beni onayladı.

"Sultan..." dedi elimi sıkmıştı. "Sultan Kılınç."

Gülümsedim, bana karşı bir adım atmıştı, şimdilik bu bile yeterdi benim için. İçinde biryerlerde beni affetmeyi istediğini hissediyordum, sadece biraz zamana ihtiyacı vardı.

"Hep doktor olma hayalim vardı, çok çalıştım, sonunda bunu başardım fakat geriye dönüp baktığımda hayatı kaçırdığımı farkettim. Kendimi çok küçük yaşlarda büyümeye zorlamışım."

Beni dikkatle dinliyordu.

"Kendimi ve çevremde beni bekleyen insanları kaçırmışım, telafi etmesi zor olan yaralar açmışım."

Derince yutkundu, kafasını ağır ağır sallamıştı.

"Annemin ölüm haberini aldığımda  koşarak buraya geldim. Bu ağacın gövdesine kazınan isimlere dokundum, arkadaşımın yanımda olmasını istedim. Bana sarılmasını, herşey düzelecek demesini bekledim. O gelmedi, zaten hiçbir şeyde düzelmedi. Zamanla alıştım, kabullendim."

Bana baktı Sultan, sanki tekrar o anlara dönmüştü.

"Arkadaşın bencilin tekiymiş," dedim Sultan ve Canberk yazan yazıya bakarken. "Salak herifin tekiymiş."

Kaşlarını çatarak beni izliyordu.

"Geri dönse onu affeder misin?"

Bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi gözlerini yumdu.

"Zor..." dedi tiz bir sesle. "Ama imkansız değil..."

İçimde yeşeren umut filizleri yüzümü gülümsetmişti. Telefonumun bildirim sesi Sultan'ın konuşmasını yarım bıraktı. Cebimden çıkardığım telefonu açıp mesajlar bölümüne girdim.

Mesaj Derin'dendi.

"Otobüs biletimi aldım, yarın sabah yola çıkıyorum."

Derin'in buraya gelmesi doğru muydu? Sultan yanlış anlar mıydı?

"Arkadaşım yarın buraya geliyor da, mesaj ondan," diyerek durumu açıkladım. Özellikle arkadaşım vurgusunu yapmıştım, Derin'i görüp yanlış anlamasını istemiyordum.

"Anlıyorum," diyerek kısa kesti. "Ben artık gideyim, amcam merak eder."

Tam gidecekken kolundan tuttum.

"Sultan, bu zamana kadar yanında olamadığım her günü telafi edeceğim," dedim. Yüzüme yine o boş bakışını atmıştı, buna inanmıyor gibi duruyordu.

"En yakın zamanda sana pamuk şekeri alacağım," dediğimde kafasını hayır anlamında salladı.

Sultan pamuk şekerini çok severdi, hâla sevdiğini düşünmüştüm. Buraya geldiğimiz her yaz ona mutlaka pamuk şekeri getirirdim.

"Artık pamuk şeker sevmiyorum," dedi yüzüme bakmamıştı. "Bana unutmak istediğim zamanları hatırlatıyor."

Başımı anlayışla salladım.

"Seni pamuk şekerini çok sevdiğin zamanlara geri götüreceğim. Sana söz veriyorum, bu sefer söz veren taraf benim," dedikten sonra göz kırptım.

Omuz silkmişti. "Hiç sanmıyorum," dedi net bir şekilde.

Yarım kalan hikayemizi yeniden yazacaktım, üç ay sonra yurt dışına gitsem bile Sultan'la olan bağımı hiç kesmeyecektim.

Bölümü sevdiyseniz yorum ve oy atar mısınız?
Bu beni gerçekten çok motive eder.

YARIM ELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin