Bölüm 18

422 15 1
                                    


(Sultan'dan)

Değer verdiğim insanları teker teker kaybetmiştim. Hayat bana ilk tekmesini henüz çocukken atmıştı. Annemi aldı ilk önce benden, yıllar sonra annemin yerine koyduğum yengemi...

Her seferinde aynı acıyla baş etmek zorunda bırakıldım, ben hep yalnızdım, hepte yalnız kalacaktım. Artık bundan adım kadar emindim.

Annemin acısı ilk günkü gibi tazeydi yüreğimde, hiç sönmeyecek, hiç dinmeyecek bir acıydı.

Daha kötü ne olabilir dediğimde hep bir ihtimalin daha olduğunu hatırlattı hayat bana.

Ben neden yaşıyorum diye düşündüm, tek başıma daha ne kadar savaşabilirdim?

Sonra o geldi, sarmaya çalıştı bütün yaralarımı, eksik kalan tarafımı doldurdu.

Yaz aşkı gibiydi Canberk, küçükkende hep öyleydi. Yazın üç ay gelirdi köye, en güzel günlerimi onunla geçirirdim.

Zaman benim düşmanımdı, üç ay sonra alırdı sevdiğim çocuğu.

Evet, ben Canberk'e çocukken tutulmuştum, büyüdükçe bu aşk bitmedi, hep kalbimin derinlerinde sızladı.

Yıllar geçti, her yaz umutla bekledim, gelmedi. Zaman hain yüzünü göstermişti işte, almıştı benden sevdiğimi.

Artık umudumu kaybettiğim o gün bana bir hediye gibi sunmuştu sevdiğimi. Belkide son günlerimde mutlu görmek istemişti beni zaman.

Onunla yaşadığım hiçbir andan pişman değildim, ama o pişmandı belkide. Beni yanında istediğini söylediğinde inanmıştım, oysaki kandırmıştı.

Peki neden gözleri aksini söyler gibi bakmıştı?

Neden giderken hiç gitmek istemiyor gibi bakmıştı?

Neden beni inandırmıştı varlığına?

Neden tekrar aşkıyla hayata bağlamıştı?

Biliyorum en büyük hatayı ben yapmıştım, Soner'i hayatıma alırken yaşayacaklarımdan habersiz kendi kuyumu kazmıştım.

Ne olursa olsun bu sebepler beni bırakmasına neden değildi.

Ben onunla her yere gelirdim, ama o beni konumumdan dolayı istememişti.

Elimdeki fotoğraf karesine uzun uzun baktım, saatlerce elma ağacının gölgesinde oturuyordum.

Burası bana iyi geliyordu, anılar biraz olsun yüzümü gülümsetiyordu.

Herkese iyiyim diye yalan söylemek zordu, ama ikna ediyordum. Herkes beni iyi zannediyor, yalandan sunduğum gülücüklere kanıyorlardı.

Acımı bastırmak için gülümsüyordum, içim kan ağlarken ben gülüyordum. Zoru başarıyordum, biliyorum ben çok güçlüydüm.

Ve artık bu hayattan bir beklentim yoktu, belkide artık sona yaklaşmıştım.

"Sultan?"

Osman ne ara gelmişti?

"Ne yapıyorsun tek başına?"

Osman bu süreçte hep benim yanımdaydı, onu bile iyi olduğuma ikna etmiştim.

"Oturuyorum," dediğimde burnundan güldü. Yanıma oturup sırtını ağaca yasladı.

"İyi misin?"

Her gün bıkmadan bana bu soruyu soruyordu, ben bile iyiyim demekten yorulmuştum, ama o ısrarla sormaktan yorulmamıştı.

"İyi değilim," dedim dan diye. Yüzü şekilden şekile girdi.

"Canberk'i özledin değil mi?" dediğinde başımı ağır ağır salladım.

"Seni seviyor, en kısa zamanda dönecek."

Dönmeyecekti, dönse bile...

Dönse bile eski beni bulamayacaktı, belkide beni bulamayacaktı bilmiyorum.

Gitmek istiyordum buralardan, kendimi iyi hissettiğim bir yere gitmek istiyordum. Acı çekmek istemiyordum artık, huzura kavuşmak istiyordum.

"Sana birşey vermek istiyorum," dediğimde merakla bana baktı.

Elimdeki fotoğraf karesini uzattım.

"Bunu Canberk'e verir misin?" dediğimde bir bana birde fotoğrafa baktı.

"Geldiğinde kendin verirsin," dedi inançla.

Keşke gözlerinde gördüğüm inançtan bende de olsaydı.

"Senin vermeni istiyorum, ona çok kırgınım. Lütfen sen ver olur mu?"

Derince yutkundu. "Pekâlâ..." dediğinde elimdeki fotoğrafı aldı.

Gülümsüyordu.

"Bu fotoğraf çok güzel," dedi ahenkle.

"Canberk'le aynı karade olduğumuz tek fotoğraf," derken sesim titremişti.

"Kavuşacaksınız, bu fotoğraftan daha güzel fotoğraflarınız olacak."

Tebessüm ettim.

"Bu fotoğraftan daha güzel hiçbir anımız olamaz. Masumduk burada, mutluyduk, huzurluyduk..."

Osman kafası karışmış bir halde baktı.

"Neden karamsar konuşuyorsun? Önünüzde çok mutlu zamanlarınız olacak."

"Kalemin var mı?" diye sorduğumda ceplerine baktı.

Uzattığı kaleme şaşkınlıkla bakakalmıştım.

"Sen kalemle mi geziyorsun?" dediğimde kahkaha attı.

"Her zaman temkinliyimdir."

"Kalem bu," dedim gülmemek için dudaklarımı ısırdım. "Silah falan değil."

İkimizde kahkahalara boğulurken kalemi aldım.

Fotoğrafın arkasına Canberk için kısa bir not yazdım.

Osman'a baktığımda gözlerini kapatmış derin derin nefesler alıyordu.

"Sen çok iyi bir arkadaşsın, iyi ki varsın."

Gözlerini açıp bana baktı.

"Sende iyiki varsın."

Ayağa kalktığımda Osman'da benimle birlikte ayaklanmıştı. Elma ağacına dokundum, hislerimi anlıyordu sanki, içimi biliyordu.

"Yakında tekrar görüşeceğiz," dedim isimlerimizi kazıdığımız yere dokunurken.






Merhaba değerli okuyucularım.

Bir sonraki bölüm final bölümü olacak. Buraya kadar hikayemi okuyup bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

Bir sonraki bölümde görüşürüz, hikaye hakkındaki düşüncelerinizi merakla bekliyorum.

Hepinizi kucak dolusu öpüyorum...

YARIM ELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin