"Mina meyvelerim çıkacak hadi." Dedi Mert, " Üf be, bir dur." Dedi Mina, Mert gülümsedi ve telefonu kapattığında apartmandan çıkan dünya güzelini görünce gülümsemesi genişledi. Arabadan indi ve Mina'nın önünde durdu. Elini uzattı, Mina elini zarifçe Mert'in elinin üstüne koyduğunda Mert hafif bir öpücük kondurdu güzel kadının eline. Kol kola yürüdüklerinde kapıyı açtı ve Mina oturduktan sonra sürücü koltuğuna geçti.
Arabayı çalıştırıp nişan salonuna doğru sürmeye başladı ve radyoyu açtı. " İstediğin bir müzik varsa telefonu bağlayıp açabilirsin." Dedi, Mina " Ne varsa çalsın işte boş ver." Dedi, o anda radyodan yükselen müzik ile Mina'nın yüzünde derin bir gülümseme belirdi.
'Kıskanır rengini baharda yeşiller
Sevda büyüsü gibisin sen Firuze
Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu
Üzüm buğusu gibisin sen Firuze
Kıskanır rengini baharda yeşiller
Sevda büyüsü gibisin sen Firuze
Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu
Üzüm buğusu gibisin sen Firuze'
Normal de hayallerinde yemeğe çıkmak olsa da Efe'nin nişanına doğru ilerliyorlardı. Mina'nın güzelliğine bakıp bir kez daha iç çekti Mert. " Mert ben öldüm mü niye bana bakıp iç çekiyorsun?" dedi Mina gülümseyerek, " Tövbe de." Diye homurdandı Mert,
" Soruma cevap verir misin?"
" Böyle güzel bir kadını hak ediyor muyum? Diye bakıp iç çekiyorum." Dedi Mert, Mina'nın kaşları çatıldı.
" Kendine haksızlık ediyorsun." Dediğinde Mert'in dudağı yukarı doğru kıvrıldı. " Bence hak ettiğimi yapıyorum ama neyse." Dediğinde arkadaki şarkı daha da derinleşti.
'Bir gün dönüp bakınca düşler
İçmiş olursa yudum yudum yudum yıllarını
Ağla, ağla Firuze ağla
Anlat bir zaman ne dayanılmaz güzellikte olduğunu
Acılı bir bakış yerleşirse eğer
Kirpiğinin ucundan gözbebeğine
Her şeyin bedeli var, güzelliğinin de
Bir gün gelir ödenir, öde Firuze'
'Umarım güzelliğinin bedelini ödemez' diye geçirdi aklından Mert, korkuyordu narin kelebeğine bir şey olur diye. Kelebeğin ömrü bir gündü ama Mert o kelebeği yaşatmaya çalışıyordu,
O anda dank etti kafasına şarkı, Hülya'nın şarkısıydı bu. Hülya bu şarkıyı keman ile çalardı ve o bülbül gibi sesiyle söylerdi. Gözleri dolduğunda etrafı bulanıklaştı, ama arkadaşlarının yanına yaklaştıklarını gördüğünde arabayı park etti ve önce kendi indi ve Mina'nın kapısını açıp elini uzattı.
Mina elini tuttu ve ikisi gitmeyi bekleyen gruba doğru koşar adımlar ile yanaştı.
" Komutanım nerede kaldınız gelmeyeceksiniz sandık." Dedi ve ellerine meşaleler tutuşturdu Efe, Mert bir şey söyleyemeden Mina konuştu. " Kusura bakma Efe, benim yüzümden geciktik." Dediğinde Efe " Sorun değil komutanım, ben öyle laf olsun diye..." diyecekken Bora'nın
"GELSENE ULAN BURAYA! BEN Mİ NİŞANLANIYORUM!" diye bağırmasıyla lafı bölündü. Suratı kıpkırmızı olmuş, kaşları çatık, alnındaki damar üç buçuk atan Bora'yı gördüklerinde üçü de sert bir şekilde yutkundu. Efe koşarak en öne gittiğinde bütün çiftler ikili olarak bir kuyruk oluşturmuşlardı,
![](https://img.wattpad.com/cover/362257197-288-k395672.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASENA
HumorAskeri lise de deprem nedeniyle askeri lise öğrencileri normal lisede eğitim görmeye başlarlar ve Yüzbaşı Bora Sipahi unutmak zorunda kaldığı geçmişiyle yüzleşir.