On Dokuzuncu Bölüm

15 6 0
                                    

Püskülpati pençelerini kınından dışarı çıkardı, kasları savaşmak için gerilmişti. Eğer o şekilde bağırmamış olsaydı, davetsiz misafirlerin arasından gizlice geçebileceklerdi. En azından karşılarında yalnızca dört tuhaf kedi vardı. Konu kavgaya gelince, yeni gelenlerin kazanması pek mümkün değildi. Klan ile güzel vakit geçirmiş olabilirlerdi ama eğitimli kabile savaşçılarıyla uğraşmanın nasıl bir şey olduğunu çok geçmeden anlayacaklardı!

Konuşan kedi büyük bir kediydi; gümüş tekir kürkünde koyu çizgiler dalgalanıyordu ve küstah kehribar rengi gözleri tembelce onları süzüyordu. Üç arkadaşı da hemen arkasındaydı: dikkatlice ileri geri hareket eden büyük, sivri kulaklı, sıska, açık kahverengi bir erkek kedi; yeşil gözlü, koyu kahverengi-beyaz bir dişi kedi ve yüzünden yıldırım gibi beyaz çizgiler çizen genç bir üç renkli kedi.

Gümüş tekir, "Seni daha önce görmüştüm," diye alay etti Pençe'yle. "Şelaleden bu kadar uzakta ne yapıyorsun? Artık buralarda avlanmadığınızı sanıyordum."

Sıska kahverengi kedi onun omzunu dürttü. "Sence korkuyorlar mı, Çizgili?"

Çizgili yavaşça göz kırptı. "Fiske, sanırım haklı olabilirsin. Buradaki avın bize ait olduğunu nihayet anlamışlar." Dilini çenesinin üzerinde gezdirdi. "Bu sabah yakaladığım tavşan harikaydı. İyi ve şişmandı, yiyebileceğimden çok daha büyüktü."

"Avına daha fazla saygı göstermelisin!" diye tersledi onu Kargatüy.

Fiske yere tükürdü. "Sen kim oluyorsun da bize ne yapacağımızı söylüyorsun?"

Kargatüy'ün dudağı kıvrılarak dişlerini açığa çıkarttı. "Öğrenmek ister misin?"

Böğürtlenpençe, bir uyarı işareti olarak kuyruğunun ucuyla Rüzgâr Kabilesi savaşçısının omzuna dokundu. "Kavga aramıyoruz," diye mırıldandı.

Kargatüy ona öfkeli bir bakış attı ve daha fazla bir şey söylemedi, ancak pençeleri sert zemini çizdi ve kuyruğu seğirdi.

"Onlarla ne yapacaksın, Çizgili?" Sıska kedi sordu.

Gümüş tekir cevap veremeden Gece ileri doğru bir adım attı. Öfkeden bacakları kaskatı kesilmişti, tüyleri diken diken olmuştu. "Bizimle hiçbir şey yapmaya hakkınız yok!" diye tısladı. "Buraya gelip avımızı çalmaya da hakkınız yok."

"Hak mı?" Kahverengi-beyaz dişi kedi ilk kez konuşmuştu. "Peki, size bu hakkı kim veriyor?"

"İyi dedin Orman," diye kıs kıs güldü sıska kedi.

Kahverengi-beyaz kedinin sorusu Püskülpati'nin öfkesini unutmasına yol açmıştı. Klan adına savaşmaya hazırdı. Burası onların, savaşçı ataları tarafından korunan bölgeleriydi! Ancak Orman'ın sorusuna bir cevap bulamıyordu. Belki de Klan kedilerinin davetsiz misafirleri kovmaya hakkı yoktu.

Böğürtlenpençe sessizce miyavladı, "Bela aramıyoruz." Kuyruğunu Gece'nin tüyleri diken diken olmuş omuzlarına dayadı. "Şelaleye doğru gidiyoruz. Güvenli bir şekilde geçmemize izin verin."

Çizgili ve Fiske birbirlerine baktılar, sonra Çizgili bir adım geri giderek kuyruğuyla vadiyi işaret etti. "Sizi durdurmaya çalışacak değiliz."

Ah, öyle mi? Püskülpati düşündü. Onlara yaklaşırlarken gözüne saldırgan görünmüşlerdi; bir o yana bir bu yana sallanan kuyrukları ve kabarık postlarıyla kayaların üzerinden atlamışlardı, ta ki savaşamayacak kadar çok kediyle karşılaştıklarını fark edene kadar. Şimdi sorun çıkarmıyor olabilirlerdi ama içlerinden biriyle yalnızken karşılaşsalardı saldıracaklarını biliyordu.

Savaşçı Kediler Üçün Gücü 3- DışlanmışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin