🐑
En büyük idolü, babasını izlerken bakışlarını kaçırdı. Aynayı tutan parmaklarının boğumları daha da beyazladı. Çaktırmamaya çalışarak tekrar kaldırdı gözlerini.
Sakallarını tıraş eden Tigran'ın tüm dikkati kırmızı kare aynadaydı. Çevresinde yer yer kırışıklıklar olan gözlerini kısmış, kendi yüzünü kibirle inceliyordu. Mükemmel yaratıldığına inancı Tanrıya inancından bile daha baskındı.
Kendisine bakan oğlunu fark ettiğinde kaşlarını çattı. "Ne bakıyorsun lan ibne gibi?"
Her ne kadar korkuyorda olsa babasına baktığında ışıl ışıl parlardı gözleri. Hemen ayaklarına döndü. Dayak yemek istemezdi.
"Benim gibi kusursuz bir adamın nasıl oluyorda senin gibi bir oğlu oluyor? Her kitabı okuyup her tanrıya ayrı ayrı dua etmen gerekir." derken kalbi gibi yüzü de çirkindi aslında.
Elinde olmadan gözlerini kaldırıp tekrar baktı kendisininki gibi yeşil gözlere. Daha önce hiç yeşil gözlü insan görmemişti. Babası tekti. Bu yüzden bunu her zaman büyüleyici bulurdu.
Başını aşağı yukarı salladığında "Düzgün tut lan şu aynayı!" diye bağırılınca düşürür gibi oldu ancak hemen topladı. Endişeyle daha sıkı tuttu küfür yiyince.
Elindeki sahte alkolden büyük bir yudum alıp geri masaya bırakmak yerine oturduğu koltuğa yasladı şişeyi Tigran. Eline tekrar tıraş bıçağını alıp sağ yanağına uzattı.
İki çift yeşil göz tekrar kesiştiğinde her zaman olduğu gibi yine attı kafası. Daha yeni bıraktığı şişeyi vurdu oğlunun yüzüne. "İbne gibi bakma demedim mi lan!"
Bir çığlık koptu tüm mağara odasında. Öyle ki yandaki Umay bile duydu. Tüm yüzü saniyesinde kanlar içinde kalan Victor'dandı bu yakarış. Eli kanlar içindeki gözüne gittiğinde hâlâ ahlıyordu. Kan görüşüne engel olsa da yerdeki kahve rengi cam parçacıklarını görüyordu. Bu onu daha da panik yaptı. Sağ gözünün acısı da cabasıydı.
İkinci bir darbeye izin vermeden kalktı yerinden sıçrayarak. Acıyordu. Fena yanıyordu gözü. Sanki içinde küçük toz cam parçalar kalmıştı.
Yıkasa geçmez miydi?
Arkasını dönüp kapıya koşuyordu ki bir süre sonra durdu. "Gi- gide- gidebilirim?"
"Siktir git." denildiğinde koştu çıkışa. Kirli yağmur suyunun biriktiği büyük yoğurt kovasını gördüğünde adımları hiç olmadığı kadar hızlıydı. Önünde çöküp eğilerek kafasını gömdü suya. Daha iyiydi ancak hâlâ acı vardı. Açtı gözlerini kirli suda olduğunu umursamadan.
Yeşile yakın mat su açık kırmızıydı kafasını kaldırdığında. Derin bir nefes verdi. Şimdi daha iyiydi. Umay'ına gitmesi gerekiyordu.
Çirkin gözükmemek için iyice ovdu yüzünü ancak akan kan bir türlü durmuyordu. Tişörtünün eteğini kaldırıp tuttu yüzüne. Kumaş değdikçe acıyordu ama kanı nasıl durduracağını biliyordu. Daha kalın bir beze ihtiyacı vardı.
Çoğu şeyi bilmezdi, belki aklı almazdı ama nasıl yaşayabileceğini çok iyi biliyordu.
Gidip puşileri üst üste koyarak kalınlaştırdı. Bastırdı yüzüne. Dikişlik bile olabilirdi. Eğer öyleyse yüzünü sıkıca bağlaması gerekiyordu ancak nasıl yapacaktı? Mumyaya dönmesi gerekirdi. Umay'ın ona bakmasını, yüzünü görmesini hep çok seviyordu. Karnında her seferinde cır cır eden cırcır böcekleri varmış gibi hissederdi.
Saatler sonra tüm kan durduğunda, yüzünü son kez yıkadı. Elleri uzayan sakallarına gittiğinde etrafına bakındı. Kimseninki onunki kadar uzun değildi. Neden? O da erkekti. Onunda herkes gibi olması gerekiyordu. Umay'ının tekrar onu aya benzetmesi gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür |İT2|
General FictionBurnu zedeleyen ağır koku, uzun, pis tırnaklar, yaralar ve kirden seçilmeyen bir yüz... Çim yeşili parlak gözler. Kuzey Irak'ta esir düşmüş Teğmen Umay ve kekeme bir adam. Artık küçük bir çocuğun zekasıyla eşdeğer değildi Özgür'ün aklı. Yazıyor, ok...