🐑🌙
Gökyüzünde seçtiğim kaçıncı yıldızdı bilmiyorum. Taşlarım gibi yine boy sırasından başlamış, küçüğe doğru gidiyordum. Bir isim düşündüm ona da ağabeylerine yaptığım gibi.
A... Alex? Alexander? Alexsandrea? Alexsandreas?
Düşünmeye devam ettiğim sırada aşağıdan takırtılar gelmesiyle durdum. Daha fazla devam etmedim bu yorucu eyleme. Diz üstünde emekleyerek köşeye kadar geldim. Önce babamı fark ettim. Kötü gözükmemek için önüme düşen saçları avuç içimle çektim kenara.
Sabbah ve adını unuttuğum başka bir adam birinin koluna girmiş sürüklüyorlardı.Endişeyle baktım yeşil üniformaya. Niye getiriyorlardı? Yeşil üniformalıları öldürürdük. Kampa getirmezdik.
Babamlar mağara odasına değil hemen üstünde olduğum, benim odama girdiklerinde panik kapladı vücudumu. En son böyle birini getirdiklerinde babam bana yememi, adamı yersem onun yediklerini yiyebileceğimi söylemişti. Yemiştim heyecanla. Sonra babamın yanına gitmiş, o yemeğini bitirdikten sonra değil, bizzat aynı anda karşısında oturarak akşam yemeğimi yemiştim. Çok güzeldi. Severdi zaten babam beni.
Ensemden ter aktığını hissettim. Artık istemiyordum. Fark edilmemek için köşeden çekilip çatının ortalarına geldim. Yine yıldızları izlemek için sırt üstü uzandım ama adım çağrıldı babam tarafından.
Derin bir nefes aldım. Korkmazsam batırmazdım. Belki o adamı yememi istemezdi.
Mağaranın arkasına emekleyerek gelip atladım aşağı. Ayağımın acısıyla yüzümü buruşturdum. Bir süre üstüne basmak zor olacaktı. Yalın ayak, topallayarak mağaramın kapısına gittim. Örtüyü kaldırıp içine girdiğimde babam oradaydı.
"Victor, gel." Emriyle gittim yanına. Ellerimi önümde birleştirip hep istediği gibi başımı yere eğdim. İşime gelirdi. Bakmamak heyecanımı azaltıyordu.
"Kadın bir süre burada kalacak. Geberecek bile olsa sakın hareket etmesine izin verme. Her şeyden haberim olsun hemen. Sorumluluk sende. Batırmazsın, değil mi lan?"
İki yana salladım başımı adama küçük bir bakış atıp. Önüme döndüm sonra hemen ama saçlarının kapattığı yüzü azda olsa görmüştüm. Sakalları falan hiç yoktu. İz bile yoktu.
"An- an- a-"
Anladım.
Yüzüm terleyip göğsüm sıkıştığında başımı kaldırmadan babama baktım. Sıkışma arttı. "An- b- ben a-"
Yüzüme her zamanki gibi baktığında yutkunup tamamen kapattım çenemi. Ağlarsam aç kalırdım. Ağlama... Ağlama...
Gözlerim dolarken çenemi daha da sıktım. "Yine karı gibi zırlayacaksın değil mi?"
Hızlıca iki yana salladım başımı. Ağlamıyordum ki. Gözüm dolmuştu sadece. Ağlamamıştım.
Çeneme akan gözyaşını silmek ve silmemek arasında kaldım. Belki fark etmemiştir diye silmedim ama fark etmiş. Yüzünü buruştururarak baktı. "Adam olmayacaksın değil mi lan?" diyip yanındaki adama döndü. "Üç gün aç kalsın da ne olduğunu bilsin."
Onlar çıkarken kasılan vücudum gevşedi. İki elimle sildim yanaklarımı. Karşımdaki adama baktığımda elleri iki yana prangalarla sabitlenmiş, ayakları önünde bağlanmıştı. Bilinci kapalıydı.
Ölmüş olmasın?
Ölse hareket etmesin demez babam. Ölüler hareket etmez. Uyuyordur belki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür |İT2|
Ficção GeralBurnu zedeleyen ağır koku, uzun, pis tırnaklar, yaralar ve kirden seçilmeyen bir yüz... Çim yeşili parlak gözler. Kuzey Irak'ta esir düşmüş Teğmen Umay ve kekeme bir adam. Artık küçük bir çocuğun zekasıyla eşdeğer değildi Özgür'ün aklı. Yazıyor, ok...