🐑
Yas olacağı için sessiz, kendi hâlinde olan köy artık daha sessizdi. Adama lal diyorlardı ama benimle konuşmuştu. Anlamsız gelmişti o an ama şimdi derdini anlamıştım. Uzun zamandır ölüydü. Bunu fiziksel hâle getirmek için uygun zamanı beklemişti.
Mehmet annesiyle yaşayan bir gençti. Babası birkaç sene önce ölmüş. Köyün arkasındaki mezarlıktaymış. Çağırdığı arkadaşıyla dedeyi aldılar. Oraya gömülecekmiş bizim garip dede.
Onları yolcu edip salona girdiğimde karşı koltukta oturmuş, kabuğuna çekilmişti Özgür. Yeşil gözleri durgundu. Kürtçe bilmediği için hiçbir denileni anlamıyordu ama hissetmişti ölümü. Verdiğim salatalığı kemiriyordu. "Dede bir daha gelmeyecek değil mi?"
Evet. Ölüm dediğimiz şey bu oluyor. "Gelmeyecek."
Bakışlarını ellerine çevirdi. Tırnak kenarlarındaki ölü deriyi soyuyordu. O an baktım bende ellerine. Uzun tırnakları kır içindeydi. Benimki temiz değildi gerçi.
Karlar eriyene kadar hem yollar kapalı, hemde şebeke nadir çektiğinden ne zaman Türkiye'ye gideceğimiz belli değildi. O zamana kadar buradaki yaşamımızı normale çevirmeliydik.
"Duş almak ister misin?" diye sordum dalgınlaşmasına sebep olan düşüncelerini dağıtmaya yardım etmek için. İşe yaradı. Hemen kafasını kaldırıp gülümsedi. "Olur. İsterim." dedi hevesle.
Sessizce ilerledim banyoya. Peşimden geldiğinde onunki gibi gülümsedim. "Sen yıkan, ben temiz kıyafetleri koyarım."
Başını aşağı yukarı salladığında çıktım, odaya ilerledim. Dede biraz düz bir insanmış. Tamamen gömleklerden ve ceketlerden oluşuyordu üstü. Yasa gidiyoruz mantığı ile siyahını aldım. Pantolon olarakta yine aynı rengi tercih ettim ve evet... Sırada iç çamaşırı var.
Kulağa hiç hijyenik gelmese de temizlerin olduğu çekmeceyi açıp birini aldım. Bu konuda bedenden falan anlamazdım.
Banyo kapısına bıraktığımda içeriden su sesi geliyordu. Aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. "Özgür!"
"U- Umay?"
"Sıcak su var mı orada?" dediğimde kesildi suyun sesi.
"Y- y- yok. Buz gibi." dedi. Kekemelikten değildi, çenesi titriyordu. Dişlerinin birbirine vurduğunu duyuyordum.
"Üstüne al kıyafetlerini, su ısıtıp getireyim." diyip koştum mutfağa. Bir yandan da sesimi duyurmak istediğimden bağırıyordum. "Unuttum suyu. Özür dilerim!"
Kettle olmadığı için büyük tencereye su koydum, yaktım altını. Hızlı kaynasın diye de üstünü kapattım kapağıyla. Sonunda ısındığında aynı şekilde tutup aldım. Koştum banyonun kapısına. "Azıcık aç kapıyı, vereyim sıcak suyu."
Kapı hafifçe aralandığında arkasındaydı Özgür. Yere bıraktığımda da çıkmadı ardından. "Ama Umay, bunla yanmaz mıyım? Daha kötü değil mi?"
"İkisini karıştırman gerekiyor." Sessiz olduk çok kısa bir süre. Sonra kapattı kapıyı ama hiç emin değildim ayarı tutturacağından. Ofladım ister istemez. "Aç kapıyı Özgür. Yardım edeyim yıkanmana."
Bunu bekliyormuş gibi açıldı hemen kapı. Çıplak ayaklarla girdim banyoya. Yerler bile o kadar soğuktu ki sanki kuru buz üstünde yürüyordum. Kendi kendime not aldım duştan sonra ayaklarımıza tekrar krem sürmemiz gerektiğini. Tencereyi alıp büyük, içinde soğuk su olan kovaya gittim. Tam tası getirmesini söylemek için Özgür'e döndüm, geri çevirdim başımı suya. "Lan niye çıplaksın?"
Benim yüzüm yanarken beyefendi gayet rahattı. "Elbisemle duş alamam ki. Islanır."
Kaynar suyu soğuk suya döktüm bakmamaya odaklanmışken. "Evet ama ben buradayım. Ayıp. Günah. Çok yanlış. Namahremim ben. En azından iç çamaşırını giyebilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür |İT2|
Fiksi UmumBurnu zedeleyen ağır koku, uzun, pis tırnaklar, yaralar ve kirden seçilmeyen bir yüz... Çim yeşili parlak gözler. Kuzey Irak'ta esir düşmüş Teğmen Umay ve kekeme bir adam. Artık küçük bir çocuğun zekasıyla eşdeğer değildi Özgür'ün aklı. Yazıyor, ok...