Başlık bile çok gergin. Bölümü siz düşünün yani
🐑
Gece Temmuz hepimizi apar topar kaldırıp gidiyoruz dedi. Zorla kalktık. Uyuyan Özgür'ü uyandırdım dürterek. Yine konuşmadı. Taşımaya da gerek kalmadı. Sargılı ayaklarıyla paytak paytak yürüdü Temmuz'un nereden bulduğunu bilmediğim askeri bir helikoptere.
Türkiye'ye, Mardin'e gelene kadar hava çoktan aydınlanmıştı. Özgür tüm yol boyu uyumuştu ama benim gözüme tek damla uyku girmemişti.
Eve geldik, Özgür sessizce odaya çekildi. Kafasını yastığa koyduğu an yine bilinci kapandı. Bende yine yattım yanına. Sıkıca tuttum tişörtünü. İlk başlarda kaçmamam için üstüme titreyen, beni bir türlü bırakmayan o iken şimdi ben onu benden almalarından korkup yapışmıştım adama.
Bir de almalarından korktuğum kadar gitmesinden de korkuyordum. Eskisi gibi bakmıyordu. Hak verebilirdim, normal şeyler yaşamamıştı ama yine de... Bilmiyorum. Yine de eskisi gibi baksın.
Delik deşik uyuyup kalktım yataktan. Aç olması çok büyük bir ihtimal olduğundan büyük bir kahvaltı sofrası serdim masaya. Geri odaya dönüp Özgür'ün başında dikildim. Biraz bekledim. Oturdum sonra dibine.
"Özgür. Kahvaltı hazır."
Hareketlilik olmadığında eğilip anlına bastırdım dudaklarını. Ateşi vardı. Geri çekilip elimle teyit ettim. "Özgür, uyan hadi."
Yavaşça açtı yeşil, bayık gözlerini. Yüzüme baktığında gülümsedim. "Kahvaltıdan sonra duş al. Vücut ısın çok yükselmiş." derken omzunu patlatlıyordum. "Hadi kalk."
Yataktan doğrulduğunda ne kadar terlediğini fark ettim. Üstüne yapışmıştı bol tişört. "Tişörtünü çıkar istersen."
Ayaklarını yataktan sarkıtırken elleri terden ıslanmış tişörtünün eteklerine gitmişti. Ters şekilde çıkarıp yatağa bıraktığında üst vücuduna baktım. Bedeni kandan arındırılmışken daha netti çürükler, yaralar, o uyurken attığımız dikişler.
Benden önce ayaklandı. Oturduğum yerden kafamı kaldırıp gözlerimi gözlerine çıkardım. "Özgür, niye konuşmuyorsun benimle?"
Duymamazlıktan gelip odadan çıktığında biraz bekleyip toplamaya çalıştım kendimi. Ardından kalktım ayağı. Bende mutfağa gittim. Oturmuş, önündeki omletini eşeliyordu çatalla. Karşısına oturduğumda kafasını kaldırıp bakmadı bile bana.
Bende sessizce karşısına oturdum. İştahım falan yoktu. Yemeye zorlanmadım kendimi. "İşinin ehli bir psikiyatrist biliyorum. Randevu alalım gün içinde. Şanslıyız ki bugün pazar. İş yok güç yok. Birlikte takılabiliriz."
En azından başıyla beni onaylanmasını bekledim ama yapmadı. Suyundan küçük bir yudum alıp geri bıraktı bardağı. "Gerçi bundan sonra benimle karargâha geliyorsun. Okul işini halledicem. Bi' komşu var. Kız üniveristede birinci sınıf. Sayısaldı ama hatırlamıyorum şimdi tam ne olduğunu. Dereceye girmişti. Özel ders veriyormuş. Öğrenci diye uygunmuşta ücreti."
Omlete işkence çektirmeye devam etti. Bir ara durdu. Baktı ne hâle getirdiğine. Tabağın kenarına bıraktı çatalı.
Daha fazla zorlamadım onu konuşması için. Onunkinden çok daha büyük bir yudum aldım sudan. Geri bırakıp daha fazla dokunmadığım hiçbir şeye. Tabağımdaki omlete daldım bir süre sonra. Ne kadar izledim onu bilmiyorum.
"İlaca ihtiyacım var."
Dalgınlığımı bölen şey deli gibi özlediğim sesiydi. Eskisiyle aynı değildi. Soğuk, kısık ve çatallıydı ama olsundu. Ayağa kalktım hemen. Buzdolabına koştum. "Neren ağrıyor? Baş ağrısı gibi bir şey mi yoksa kas mı? Dikişlerin kaşınması normaldir bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür |İT2|
General FictionBurnu zedeleyen ağır koku, uzun, pis tırnaklar, yaralar ve kirden seçilmeyen bir yüz... Çim yeşili parlak gözler. Kuzey Irak'ta esir düşmüş Teğmen Umay ve kekeme bir adam. Artık küçük bir çocuğun zekasıyla eşdeğer değildi Özgür'ün aklı. Yazıyor, ok...