🐑
Ağzımdaki naneli şekeri dişlerimle kırarken indim arabadan. Görüşmek falan istemiyordum. Siktir olup Mardin'e gidecektim. Bu yüzden başka birini yollamıştım arabayı almaya ancak vermemişler. Özellikle araba sahibi almak zorunda demişler.
Alalım bakalım arabamızı.
Tamirhaneye geldiğimde içeride yaşlı bir adam, bir de müşteri vardı. Kendi arabamı gördüğümde kimseye selam vermeden o tarafa ilerledim ki adam seslendi. "Sahibi sen misin?"
Aşağı yukarı salladım başımı. "Borcumuz ne kadardı?"
"Özgür bilir kızım. Özel müşterim, sakın vermeyin dedi. Çok bekledi seni de gelmeyince çıktı o da. Arayayım mı?" Gerek olmadığını söyleyip geçen geldiğimde kaydettiğim numarayı aradım. Kaydetmemiştim bile.
İçeriden çıkan Taco ile ekranı kapattım. O da bana koşuyordu. "Umay ablam? Yarın gelirsin sanıyorduk. Kapatacaktık şimdi."
"Anahtar sende mi?" dedim dediklerini duymamazlıktan gelerek. Arkasından çıkan çingene kıza baktım. Geçen ki Aişe değildi.
"Yok. Paşam yanına almıştır."
"Nerede paşan?" dediğimde kafasını kaşıdı.
"Bu saatte Cancı'dadır." Gözlerimi kapatıp sabır çektim kısa bir an.
"Nerede bu Cancı?"
Sokağa doğru çıktığında bende peşinden çıktım mecburen. Geçen Özgür'ün yürüdüğü yola doğru döndü yüzünü. "Ablam şimdi dümdüz ilerle buradan. Caminin arkasına geçtin mi eski rum kilisesine kadar yürü. Hemen karşısında camcı dükkanı göreceksin. İki yan dükkanda meyhane. Cancı diye ışıklı bir tabelası var."
Hay senin tarif ettiğin sokakları... Bi' bok anlamamıştım ki. "Sora sora gitsem gösterirler mi?"
"Tabii." dedi kafasını sallarken. "Her gece oradadırlar. Dur hatta, bak şu fiyakalı abilerim de oraya gidiyordur." dediğinde gösterdiği 'fiyakalı' abilere baktım. Giydikleri siyah gömlekler, ellerindeki kara tesbihlerle pek tekin durmuyordu. Özgür ne biçim bir çevrede yaşıyordu böyle. Benim yerim tercih ettiği mahallelere, insanlara bakın. Hiç kimse tekin durmuyor.
Özellikle yanımdaki Taco denilen velet. Nişan yüzüklerini ne ara çalmıştı hâlâ anlamıyordum.
"İyi. Eyvallah." diyip ceketli adamların arkasına takıldım. Dediği her yere bir bir geçtik. Anlattığında uzun gelmişti ancak her yapı iç içe olduğundan çabuk bulmuştum Cancı'yı.
Kısa bir an meyhanenin önündeki kadınlara, adamlara baktım. Kaldırımda çökmüş, nefes nefese soluklanan saç dipleri gelmiş kadında ilk dikkatimi çeken ne kadar zayıf olduğuydu. Tişörtünün açıkta bıraktığı ince kolları jilet izleriyle doluyordu.
Bağımlı.
Ezmemeye çalışarak içeri girdiğimde dışarıdan göründüğü kadar abartılı değildi içi. Alkol kokusu çok vurmuyordu yüze.
Masalarda gözlerimi gezdirirken buldum onu. O, Özgür. Yanında iki adam ve iki kadınla konuşuyordu. Adımlarım benden izinsin ona gitti. Karşısında durduğumda nihayet fark etti beni. Elindeki rakı bardağıyla kaldı. Gülümsedi sonra. Hiçbir şey olmamış gibi.
Gevşek.
"Anahtarımı ver. Ücreti mesaj atarsın." dedim onu görmemezlikten gelirken. Özgür ise kalktı ayağı. Belli ki görmemezlikten gelen yalnızca bendim.
"Bugün gelmezsin sandım araba için." diyip masadakilere döndü. "Beyler bayanlar bana müsaade." Cebinden birkaç iki yüzlük çıkarıp bıraktı masaya. Ceketini de alarak bileğimi tuttu, mekandan çıkana kadar hiç bırakmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür |İT2|
Ficción GeneralBurnu zedeleyen ağır koku, uzun, pis tırnaklar, yaralar ve kirden seçilmeyen bir yüz... Çim yeşili parlak gözler. Kuzey Irak'ta esir düşmüş Teğmen Umay ve kekeme bir adam. Artık küçük bir çocuğun zekasıyla eşdeğer değildi Özgür'ün aklı. Yazıyor, ok...