🐑
Üç aydır olduğu gibi karargâh dönüşü yine koştuk Hamza'yla arabaya. O şoförlük yaparken ben bir kez olsun sonuçlar değişsin diye dua ediyordum.
Yapacak başka da bir şeyim yoktu. Doktor dinlenmesi gerektiğini, kendini ne zaman hazır hissederse o zaman uyanacağını söylüyordu ama artık bedeni ne kadar yorgunsa beyefendi sanki kış uykusuna yatmıştı. Bir türlü sonuç değişmiyordu.
Araba hastahanenin olduğu sokağa park edildiğinde yavaşça indim. Koşmaya mecalim yoktu. Uyku girmiyordu gözüme.
Peşimde Hamza'nın olduğunu bilerek ilerledim. Hastahanenin büyük bahçesinden kapısına gelene kadar gürültüyü fark etmiştim ama acil bir vaka olabilme ihtimali ağır basmıştı.
Ta ki kenara çekilmem ve yere çarpan cihaza kadar. Şokla önce kolumu sıkı sıkıya tutan Hamza'ya baktım, sonra kafamı kaldırıp cihazın çarpma şiddetiyle toz olmuş cama.
Özgür'ün odası...
Koştum tüm gücümle. Asansör bekleyemezdim. Nedense o an koşarak daha hızlı olacağımı sandım. Tüm merdivenler bittiğinde nefes nefeseydim ama en azından kapının hemen önündeydim. Bir sürü doktor, güvenlik görevlisi birikmişti kapalı kapıda. Yaklaştıkça içimdeki korku daha da büyüdü.
"Ne oldu?" diye sordu benden önce Hamza bizim doktora. Gele gide birbirimizi tanıyacak hâle gelmiştik onunla da.
"Hasta sinir krizi geçiriyor. Kapının önüne her ne çektiyse açamıyoruz."
Duyduklarımla kalabalığı yararak daha çok yanaştım kapıya doğru. Büyük gürültüyle yerimden sıçradım. "Özgür!" dediğim an birkaç takırtı vardı ancak parçalanma sesleri gitmişti. "Ben geldim, Umay. Aç hadi kapıyı."
Açmadı. Yalnızca kapıya vurdu. Her neyse o da tuzla buz olmuştu. Çok geçmeden başka bir şey daha kırıldı. Sesler yine arttı.
"Bari ben geleyim lan! Almayız kimseyi içeri."
Tıkırtılar yakınlaştı. "Doktorlar gitsin!" dediğini duyduk. Sesi hiç olmadığı kadar sinirliydi. "Hepsini öldürürüm, gitsinler!"
İçerideki gürültü yeniden artmaya başladığında "Kapıda beklesinler, ben gireyim." dedim ama dinletemedim. "Gidecekler!" diye tutturdu.
Biraz bekledim. Kimseden ses çıkmadı. Herkes birkaç adım geri gitti. "Gittiler."
"Yalan söyleme. Yalan söylersen bende sana kızarım." dediğinde "Gerçekten gittiler. Aç hadi kapıyı biraz, geleyim yanına." dedim hiç düşünmeden. Aslında oldukça inandırıcıydım.
"Ayaklarınızı görebiliyorum."
Derin bir nefes verdim. Daha da yapıştım kapıya. Elim hemen kulpundaydı. "Özgür girmeyecek kimse, lütfen ya. Özledim oğlum, sen özlemedin mi beni? Aç şu kapıyı."
Özlemişti. Kapı çok hafif açıldı. Kulptaki bileğimi kalın parmaklarıyla tuttuğu gibi kendine çekti. Ben içeriye girdiğim an öne savruldum dengemi koruyamayarak. O ise yatağı geri çekti kapıya.
Ona doğru birkaç adım atıp sarılmak için kollarımı iki yana açmıştım ama istediğim gibi olmadı. Üniformamın yakalarından tuttuğu gibi duvara yapıştırdı sırtımı. Havada duruyordum.
Burnundan nefes alıyordu. Yeşilleri kanlanmış, uzun siyah saçları dağılmıştı. İlk gördüğümde nasıl üstü ona küçük geliyorsa şimdide hasta üniforması onu rahatsız ediyordu. "Özlediysen neden gittin?! Ben sen hastayken gitmedim, gitmezdim! Sen beni bu kadar canavarın içinde bırakıp nasıl gidersin?!"
![](https://img.wattpad.com/cover/353269418-288-k860050.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür |İT2|
Ficción GeneralBurnu zedeleyen ağır koku, uzun, pis tırnaklar, yaralar ve kirden seçilmeyen bir yüz... Çim yeşili parlak gözler. Kuzey Irak'ta esir düşmüş Teğmen Umay ve kekeme bir adam. Artık küçük bir çocuğun zekasıyla eşdeğer değildi Özgür'ün aklı. Yazıyor, ok...