¹

139 19 41
                                    

Her gün olduğu gibi bi sabah uyanıp tekrardan saçımı yapmış ve iş yerine çalışmaya gitmiştim. Yarı zamanlı çalışıyor ve yarı zamanlı güzel sanatlar fakültesinde okuyordum. Yarı zamanlı çalıştığım kafe, beni her zamanki gibi bunaltıyordu.

Yine bana bok gibi davrandıkları bir gündeydim. Yüzüme doğru küfür etseler bu kadar sinirlenmeyecek veya yorulmayacaktım. Masadan kalkan müşterilerin masasını temizlerken açık olan televizyondan duyulan haber sesi, ilgimi çekmiş ve benim kafamı istemsizce o yöne çevirmişti.

"Vampirlerin varlığı onaylanacak mı? Uzmanlar bunun üzerinde çalışma yapıyor ve aramalara devam ediyorlar.:

Saçmaydı. Kahkaha atmamak için zor durmuştum. Hayatımda daha çok komik az şey duymuştum. Böyle şeylere gerçekten inanmıyordum ve hafifçe dalga geçermişcesine sırıtarak kafamı tekrardan temizlediğim masaya döndüm. O sırada televizyonda haber yapan sunucu, konuşmaya devam ediyordu.

"İnsan kayıpları belirlenemez bir şekilde hızlıca artış göstermeye devam ediyor. Bir kaç tane kurban ölü bulundu ve hepsinin boynunda aynı iz var. Bu, vampirlerin olabileceği düşüncesini etrafa daha fazla yayıyor ve endişe saçıyor."

Yorucu bir günün sonuna gelmiştim. Eşyalarımı toplamış, eve çıkmak için hazırlanmaya başlamıştım. Haberi duymamın üstünden bu yana yaklaşık 3 saat geçmişti ancak ne kadar gülmüş olsamda kafam hala orada takılı kalmıştı. Gerçekten olabilecekleri düşüncesi beni garip hissettiriyordu. Eğer öyle vampir kılığına girmiş insanlar olsaydı güneşte dışarı çıkamazlardı değil mi? Yani, elbet günlük hayattaki şeylerini yapamamış olacaklar ve kendilerini ele vereceklerdi. Değil mi?

Ne konuşuyordum böyle kendi kendime bilmiyordum. Kendimi olabilecek herşeye karşı garip bir şekilde hazır hissediyordum ancak içimden bir ses bu vampir konusuna asla inanmamamı söylüyordu.

Eşyalarımı toplamıştım ve iş yerinden ayrılanlardan birisiyle beraber kapıda vedalaşıp eve doğru yürümeye başlamıştım. Hava geç olduğu için ve karardığı için otobüs bulmak bu saatte zor olacaktı ve dışarıda gezip yürümek bana bu saatlerde terapi gibi geliyordu. Kablolu kulaklığımı telefona takıp daha sonra birisini sol kulağıma takarım. Ellerimi kabanımın cebine koyup müziği açarak huzurlu bir şekilde yolda ilerlemeye başlamıştım.

Evim uzak değildi. Yürümeye devam ederken bir taraftan sonbahar geldiği için dökülen ağaç yapraklarını eziyor, bir yandan da onların sesleriyle müziğin seslerinin karışımının bana verdiği hazzı düşünerek bazen gözlerimi kapatarak yolda yürürken düşüncelere dalıyordum. Taa ki, sağ kulağımda beni neredeyse altıma kaçırtacak kadar boğuk bir ses duyup, olduğum yerde donakalana kadar.

"Çok güzel kokuyorsun."

Arkamda duyduğum boğuk sesin tekrar konuşmasıyla beraber. Kaskatı kesilirim. Vücudumu kontrol edemiyordum ve
Tamamen hareketsizdim. Sessiz bir şekilde kafamı çevirmiştim ve yüzünü boğuk bir şekilde gördüğüm adam. Tam olarak simsiyah kısa saçlı. Kemikli yüzlü ve zayıf birisiydi. Yüzünde maske olduğu için tam göremiyordum.

"Ne diyorsun?"

Arkamı sonunda dönmeyi ve konuşmayı başarabilmiştim. Arkamda duran adamı hala tanımıyordum ve kulaklığımda çalan şarkı, sözleriyle beraber şuan içinde bulunduğum duruma göre mantıklı gelmeye başlamıştı.

Strumming my pain with his fingers...
(Acımı parmaklarıyla tıngırdatıyor.)

"One time, one time."

Adamın bana yaklaştığını ve kulaklığımdaki sadece benim duyabileceğim kadar açık olan sesi duyduğunu anladığım zaman, panikle geri çekilmiş ve bir kolumu ne olursa olsun kendimi savunmak için kullanmaya çalışmış ve siper etmiştim. Adam, sözlerine eşlik ediyordu ve beni korkutmaya devam ediyordu. Normal bir zamanda olsa bu şekilde tepki vermeyecektim ancak bu sefer gerçekten kaskatı kesilmiştim.

Singing my life with his words...
(Onun sözleriyle hayatımın şarkısını söylüyorum.)

"Two times, two times."

Adamın elleri, bir anda benim tüm vücudumu sarmış ve bir eliyle ağzımı sıkıca kapatarak beni şiddetli bir şekilde yandaki karanlık, ışık görmeyen sokağa doğru itmişti. Bunları yaparken şarkıya eşlit etmeye devam ediyor ve insan üstü gücü, karşı koymamı tamamen engelliyordu. Korkuyla bir şeyler yapmaya çalışsamda yapabileceğim hiçbir şeyin olmadığını çok iyi biliyordum.

Killing me softly with his song...
(Şarkısıyla beni usulca öldürüyor.)

Şarkı sözleri gerçekten uyuyordu. Resmen kulağıma doğru fısıldayarak eşlit ettiği şarkıyla beni öldürecek gibi davranıyordu. Korkuyla gözlerimin dolmaya başladığı sırada ellerimi arkadan birleştirip beni duvara doğru yüzüstü yapıştırmış ve ağzımı kapattığı elini zorla havaya kaldırarak boynumu açmıştı. Şuan oradan gelebilecek herhangi bir darbeye karşı tamamen savunmasızdım ve boynuma doğru ağzını açarak eğilmeye başlamıştı. Bu gerçek miydi? Gerçekten vampir olabilir miydi?

Killing me softly with his song...
(Şarkısıyla beni usulca öldürüyor.)

Haklıydı. Şarkının bu kısmı bittiği anda boğazıma doğru sert ve acı verici şekilde saplanan iki tane diş hissetmiştim. Dişleri hissetmemle beraber acıdan dolayı gözümden hemen yaşlar akmaya başlamış, daha sonra sanki vücudum kurumaya başlıyor ve kanım çekiliyormuş gibi hissetmeye başlamıştım. Çok yanlış hissettiğim de söylenemezdi. Kanım gerçekten çekiliyordu. Artık karşı koyacak gücüm de kalmamıştı ve hala yaşadığım şokun etkisinden çıkamamıştım.

Ve tam o sırada başımdan aşağıya bir ağırlık çökmüştü. Gözlerim kararmaya ve bedençm uyuşmaya başlamıştı. Kan kaybından dolayı olduğunu tahmin ediyordum ve bunu artık istesem de engelleyemeyecektim. Yavaşca gözlerimi kapatmadan ve bedenimi yere doğru bırakmadan önce aklımdan geçen tek düşünce, vampirlerin gerçek olduğuydu...

En sonunda etrafımda endişeli sesler duymaya başlamıştım. Daha sonra bir tarafta kalp atış sesimin duyulduğu cihazdan gelen kalp seslerim, odayı endişeli fısıltılarla beraber doldurmaya başlamıştı. Ne konuştuklarını anlayamıyordum yada hiçbir uzvumu kolay kolay hareket ettiremiyordum. En sonunda gözümün kapalı olduğunu farkettim ve gözlerimi kendimi zorlayarak bir şekilde açmayı başardım.

Gözlerimi açtığım zaman etrafta bana bakan endişeli insanlar, gördüğüm ilk şey olur. İnsanların yüzlerini gözüm bulanık gördüğü için ve kulaklarım onların seslerini ayırt edemediği için tanıyamıyordum. En sonunda gözlerimi kafamı hareket ettirmeden ufak bir şekilde gezdirdiğimde hastane odasında olduğumu anlamıştım. Sol kolumda serum takılıydı ve üstüme örtülen beyaz örtü, üşümemi engelliyordu. Gözlerimi açtığımı görmüş olacak ki, birisi bana doğru eğilip sıkıca sarılmıştı. Hıçkırıklı ağlamalarını duyabiliyordum ancak kim olduğunu hala çıkartamıyordum. En sonunda bana doğru daha fazla eğilince ve bana zarar vermeden nazik bir şekilde sarılmaya başlatınca onun kim olduğunu kokusundan tanımam uzun sürmemişti.

Bu hongjoong'du. Kendisi benim en yakın arkadaşımdı ve hayatımdaki en güzel anıların, en korkunç anıların, kısacası tüm anılarımın sahibiydi. Herşeyi birlikte yaşamış ve yaşayarak büyümüştük. Zamanında çocuklaşmış, zamanında olgunlaşmış ve yaşadığımız her zorluğu birlikte atlatmıştık. Hongjoong yanımda olduğuna ve üstüne üstlük ağlayarak bana sarıldığına göre şuan çok ciddi bir yerde olmalıydım. Cidden, ben neden hastanede yatıyordum? Bana ne olmuştu? Hiçbir şey hatırlamıyordum ancak daha sonrasında başıma gelen vampir saldırısını anlattığımda kimsenin bana inanmayacağını ve üstelik yaşadığım bu korkutucu olayla dalga geçeceklerini bilmiyordum.

Benim adım jung wooyoung. Vampirlerin olduğu dünyaya atılmam 19 yaşında başlamıştı ve başıma gelecek hiçbir şeyden haberim yoktu.

IF I WERE YOU//woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin