¹⁶

39 8 39
                                    

Kalacağımız mağaraya girdiğimizden beri herkes sessizliğini korumuştu. Kimse benimle göz teması kurmuyor ve herkes yere doğru bakıyordu. Evet olayların şokunu hala atlatamamıştım ancak bu susarak unutabileceğim bir şey değildi.

Katil olduğum için uzaklaştığım insanlar benim için onlarca insanı hiç düşünmeden parçalara ayırmışlardı.

Karıncalar bile yürümeyi kesmiş, sanki dünya tamamen durmuş gibiydi. Herkes ölüm sessizliğine bürünmüştü.

San'ın vampir olduğunu biliyordum ve kendisi bana itiraf da etmişti. Ancak diğerleri? Bu arkadaş grubunda herkes mi vampirdi amk.

Hongjoong benden nasıl sakladı anlamıyordum. En başta vampir tarafından ısırıldığımı söylediğimde benden uzaklaşmış ve kendisini bana düşman etmişti. Eğer vampirse bana bunu neden yapmıştı ve şuan neden vampir olduğu garip bir şekilde ortaya çıkıp beni korumuştu?

Düşünmek istemesem bile bu durumda güvenim sarsılmıştı. Normal bir şekilde açıklasa bir şey demeyecektim ancak bana başta o şekilde davranması kafama ister istemez kötü düşünceler sokmuştu.

Diğerlerine de hongjoong'a şaşırdığım kadar şaşırmıştım. Bu kadar sessizlik fazlaydı ve kimsenin hala konuştuğu yoktu. Özellikle san'dan bir şeyler bekliyordum.

Dün gece olanlardan sonra after sex bile yaşadığımı hatırlamıyorken beni bu şekilde görmezden gelmesi garip ve kötü hissettiriyordu.

Daha fazla dayanamamıştım. Açılan mağarada ufak bir delik oluşmuştu ve içerisinde ufakta olsa tek kalıp kafa dinleyebileceğim bir yer oluşmuştu. Oraya girmeye karar vermiştim.

Diğerlerinin yanından yürüyerek geçtiğim sırada kimse kafasını kaldırıp bana bakmamıştı. Hepsi sanki benden utanıyor ve bir şeyleri hala saklıyor gibiydi ancak ne olduğunu şuan düşünmek istemiyordum. Sadece biraz soluklanmak istiyordum.

Mağaranın içinde oluşan küçük odacığa girmiştim. Oda soğuktu ve dardı. Buraya girse girse benle beraber bir kişi gelebilirdi. Şuan yanımda birisini istediğime bile emin değildim ancak yine de birisi açıklama yapsa bu bana iyi gelirdi.

San'ın gözünden

Ben kendimi açıklamayı başarmış olsam bile diğerleri bunu yapamamıştı. Aklımızda asla bunu yapmak yoktu ancak sadece acil bir durum olursa yapacaktık.

Wooyoung zaten beni bildiği için bu ona sorun olmayacaktı. Fakat diğerleri ondan herşeyi sakladığı için elbette şuan güven sorunları yaşayacaktı. Fakat ne olursa olsun sadece benim vampir olduğumu bilmesi yeterliydi. Diğerlerini zamanla öğrenecekti. Planımız tamamen suya düşmüştü.

Herşeyi wooyoung'un hayatını kurtarmak için yapmıştık. Onun güvenliğini sağlayıp yanında olduğumuzu hissettirmek için.

Dayanamıyordum. Sabah olup onunla güzelce konuşmayı çıkma teklifi etmeyi düşünürken bir anda aptal polislerin bizi basıp bu lanet olasu hayalimi gerçekleştirmeme engel oldukları için dayanamıyordum.

Wooyoung'dan hoşlanıyordum.

Dün ona herşeyi itiraf etmiş olsam bile yine de wooyoung herşeyin en iyisini hakettiği gibi güzel bir çıkma teklifi de hakediyordu. Ancak şu durumda yapamazdım.

Wooyoung hiçbir şey bilmiyordu ve çevremizde polisten daha büyük bir tehlike vardı.

Evet, ortam çok karışmıştı.

Yunho, ben, seonghwa ve jongho zaten zoan türüne sahip vampirler olarak doğmuştuk. Fakat diğerleri böyle değildi.

Hongjoong ile wooyoung'un arasının bozuk olduğu zamanlar hwa ve hong tekrardan yakınlaşmışlardı. Hwa, hongjoong'a fazlasıyla güvendiği için vampir olduğunu açıklamıştı. Hongjoong ise kendisini de vampir yapmasını istediğini söylemişti.

Bu süreç be kadar tehlikeli ve hayatta kalma olasılığı düşük olsa da hongjoong'un wooyoung'a dediği ve yaptığı şeylerin pişmanlığını onu koruyarak ödeyecekti. Yani böyle düşünüyordu.

Benim bebeğim çok tehlikedeydi. Benim bebeğime her an herşey olabilirdi. Vücudunun soğuk soğuk terlediğini o küçük odada otururken bile hissedebiliyordum. Ancak daha tehlikeli olan bir şey vardı.

Wooyoung, tehlikenin ta kendisiydi.

Henüz bunu ona açıklamayacaktık. Açıklamak, onun mentalinin çökmesine ve kendisini kaybetmesine sebep olabilirdi. Bu güç gerçekten delirmiş gibiydi ve çıkmak için deliriyordu.

Az kalsın kaybediyorduk. Kontrolümüzü zar zor sağlamıştık. Yeonjun'u sinirle öldürmesi ve kırmızılaşmaya başlayan saçları herşeyin başladığını gösteriyordu.

Kıyametin başlangıcı.

"Daha fazla dayanamıyorum. Wooyoung'un yanına gitmem lazım."

"Biraz daha dursana san, ona kendisini toparlaması için zaman ver."

"Verecek zamanım yok seonghwa, onun soğuk soğuk terleyişini ve tir tir titreyişini buradan bile hissedebiliyorum. Ona önceki gün kendi benliğimi açıklamıştım bana bir şey demeyecektir. Şuan sadece onu iyi hissettirmek istiyorum."

Oturduğum yerden kalktığım gibi wooyoung'un yanına ilerlemeye başlamıştım. Her adım attığımda wooyoung'un korkusunu ve kafasında düşündüğü şeyleri tahmin etmek daha da kolaylaşıyordu.

En son odaya geldiğim zaman wooyoung duvarın köşesine yaslanmış, yere çömelmiş ve bacaklarını kaldırıp kafasının önüne koyacak şekilde kendisine doğru çekmiş, küçülmüş bir şekilde hafif hıçkırarak ağlıyordu.

Bebeğimi üzgün görmekten nefret ediyordum. Bunu ona yapanın biz olduğu gerçeği yüzüme tekrar çarpınca kendimi oracıkta öldürmek istemiştim.

"Wooyoung"

Seslenerek yanına gitmiştim. Beni duyduğunu biliyordum ancak kafasını kaldırarak bana bakmamıştı.

Dibinde durduğum sırada ellerimle saçını okşamıştım. Vücudu yanıyordu. Ve bunu sadece kafa derisinden bile hissedebiliyordum.

"Wooyou-"

"San kolyemi çıkartabilir miyim?"

Wooyoung'un kafasını kaldırmadan bana sormuş olduğu soruyla saçındaki ellerim duraksamıştı. Durup dururken neden tılsımını çıkartmak istiyordu anlamamıştım.

"Ne?"

"Cevap ver"

"Neden çıkartmak istiyorsun wooyoung?"

"Çünkü..."

Wooyoung kafasını kaldırmıştı ve göz göze gelmiştik. Birkaç saniye boyunca onun ağlamaktan şişmiş olan gözlerine baktıktan sonra gözlerim kolyesine kaydı. İşte tam o an, ağzımdan daha önce kaçmadığım kadar büyük bir küfür kaçırmıştım.

"Çünkü çok acıtıyor..."

Kolye parlıyordu. Ama bu parlaklık normal bir parlaklık değildi. Bu, bizim herşey için çok geç kaldığımızın habercisiydi. Artık buradan geri dönüş gerçekten zor olacaktı.

____________________________________________________

"Bahiyyih?"

"Efendim abi"

"Bu programları düzenlemen lazım. Bu şekilde kötü çalışırsan nasıl olur da seni üst raddede bir polis memuru yapabiliriz?"

Kai ve bahiyyih, birlikte oturmuş ve konuşuyorlardı. Kai, hiyyih polislik sınavına gireceği için ona destek vermeye ve yardım etmeye çalışıyordu.

"Nasılsınız?"

"Hoşgeldin soobin"

"Bahiyyih bizi birkaç dakika yalnız bırakabilir misin?"

Soobin'in bir anda sorduğu soruya hiyyih kafasını olumlu anlamda sallayıp odadan çıkmıştı. İşte tam o anda, soobin elinde tuttuğu bilekliği çıkartıp kai'ye vermişti.

"Bu ne?"

"Başlıyoruz."

"Siktir... erken değil mi?"

"Ne kadar erken o kadar iyi kai.:

IF I WERE YOU//woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin