Herşeyin üstünden yaklaşık olarak 2 ay geçmişti. Okulda hongjoong ve diğerleri ile san bir şekilde aramı düzeltmeyi başarmıştı. Evet, bu süreçte san ile arkadaş olmayı başarmıştık ancak yine de sürekli birbirimizle atışıyorduk. Artık hongjoong'un bana inanması benim için en önemli şeydi.
Bir ay önce haberleri izlerken vampirlerin varlığı kanıtlanmıştı. Saldırı şekilleri ve daha birçok şey söylenmişti. Haber sunulduğu sırada ben her zamanki gibi akatsuki örgütünde çalışma yapıyordum. Bir anda hongjoong'un beni aradığını görünce şaşırıp san ve diğerlerinden izin isteyerek dışarıya çıkıp hongjoong ile konuşmuştum.
Beni aradığı zaman ağlamaya başlamış ve bana bunca zamandır inanmadığı ve zor durumumda beni yalnız bıraktığı için defalarca özür dilemişti. Ona karşı gelmek istemiyordum çünkü hongjoong bu dünyada en sevdiğim insandı. Bir şekilde barışmıştık ve diğerleri de olayı öğrendikleri zaman san onlar ile konuşup aramı düzeltmişti.
Tabii ki san ile yakınlaşmış olsam da çok fazla atışıyorduk. Birbirimizden hiç haz etmiyorduk yani en azından ben öyle düşünüyordum. Yeonjun ise bir şekilde san ile konuşmaya başlamıştı. Pek umrumda değildi açıkcası.
Jongho'ya gelirsek, bize san olmadığı zaman güzel rehberlik yapıyordu. Gerçekten hayatını vampirleri bulmaya ve soyunu kurutmaya adamış bir insandı. Yeosang, mingi yunho ile aram düzelmiş, seonghwa ile aram hongjoong ile barıştıkları için en azından nefret duygusu kalkmıştı.
Seviyeme gelirse her gün okuldan çıktığımda akatsuki örgütüne gidiyor, kendimi geliştirmek için saatlerce çalışıyordum. Derslerime pek odaklanamıyordum ve notlarım düşüyordu ancak benim bir raddeden sonra hiç umrumda olmamaya başlamıştı.
Güçlenmiştim. Artık tek başıma jongho ile kafa tutabilecek seviyedeydim ve herkes dahil ben bile bu halime şaşırıyordum. Güçlendiğim zaman karakterimde de değişiklikler olmuştu. Artık zorbalık yaşadığım ya da yaşamaya kalkıştıkları sırada kendimi koruyabiliyor, gerekirse onlara zorbalık yapıp zorba olan taraf ben oluyordum. Gittikçe kalpsizleşmeye başlasam da bu durum benim hoşuma gidiyordu. Güçlü olmanın verdiği his mükemmeldi. Bunları oturup düşündüğüm sırada telefonum çalmıştı. Hemen açma tuşuna basıp açtığım telefonu kulağıma götürmüş ve konuşmaya başlamıştım.
"Efendim?"
"Alo wooyoung."
"Efendim san? Ne oldu?"
"Bu akşam toplantı var. Biliyorum müsait olmayabilirsin ama bu toplantı gerçekten önemli olacak. Yeni gelen üyelere karşı herkesi tanıtmamız ve güçlerimizi onlara göstermemiz lazım. Aynı zamanda önemli bir gelişme oldu. Bunu herkesten sonra kendi aramızda ufak bir toplantı yaparak halledeceğiz."
"Anladım. Yeni gelenler hakkında bir liste var mı?"
"Liste var ama şuan jongho'nun elinde."
"Sen jongho'nun yanında değil misin?"
"Hayır, yeonjun'un yanına gidiyorum. Kahve içmeye ve bir şeyler konuşmaya çağırdı beni."
"Anladım. O zaman ben toplantıya erkenden giderim. Saat kaçta olacak?"
"Unutmadan söyleyeyim sorduğun iyi oldu. 23.45 de toplantıyı yapmaya başlayacağız. Akatsukinin girişinde olursan güzel olur."
"Anladım. Orda olacak mısın?"
"Yetişebilirsem gelirim."
"Tamam görüşürüz."
"Görüşürüz young."
Telefonu san kapatmıştı. Vampirlerin varlığı kanıtlandığından beri birçok bizimki gibi örgüt kurulmaya başlanmıştı ama rn gizli kalabilen ve en güçlü olan kişiler bizdik. Övünmek gibi olmasın ama kendimle gurur duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IF I WERE YOU//woosan
FanfictionEğer senin yerinde olsaydım jung wooyoung, bu maceraya asla atılmamış olmayı dilerdim. -woosan, seongjoong, yungi