Bölüm 5: küçük bir hayal kırıklığı

902 89 13
                                    

Günaydın! Bu aralar hep sabahın köründe bölüm atar oldum çünkü anca zaman buluyorum.

Bu arada; ilk bölümler Eylem'i daha iyi tanıyabilmek için. Birkaç bölüm sonra kurguya yeni karakterler katılacak ve hikaye orada başlayacak. Kızımızın da artık yüzü gülecek. Merak etmeyin.

Keyifli okumalar!

Berbat bir beden eğitimi ve iki saat peş peşe matematik dersinden sonra öğle vakti gelmişti. Kantinde oturmuş tost yiyor ve bir yandan da hissettiğim üzgünlükle masayı izliyordum.

Yine kimse bana pas atmamıştı. Sahanın ortasında hiçbir şey yapmıyormuş gibi durmuştum. Bu aşırı rezil hissetmeme neden olmuştu.

Topu diğer takımdan almaya uğraşmamıştım bile. Utanmıştım koşmaya, topu onlardan kaçırmaya.

Şimdiyse tek başıma bir masada oturuyordum. Yalnızlık kötü bir şey değildi ama gruplar halinde oturan öğrencileri görünce kendimi ağlamamak için zor tutuyordum.

Kendimi kocaman bir kalabalığın içinde yapayalnız hissediyordum.

Kimse beni görmüyor ve duymuyor gibiydi. Bir hayaletten farksızdım sanki. Bana dedikleri gibi, ruhsuzun tekiydim.

Gözlerimi masadan çektim ve kantinde gezdirdim. Ediz'le göz göze geldiğimde bana sırıtarak baktığını gördüm. Bu halim onu mutlu ediyor gibi görünüyordu.

Ediz'in bakışlarını takmayarak gözlerimi arkasındaki üçlü kız grubuna çevirdim ve bana doğru gelen kuzenim ile arkadaşlarını gördüm.

Bu birkaç gün içinde konuşmamızı ilerletmiştik. Bir bakıma iyi anlaştığımızı söyleyebilirdim. O yüzden bana doğru geldiklerini gördüğümde gerilmedim. Hatta sevinmiştim. Yalnız oturmak istemiyordum.

Sanırım yavaş yavaş benim de arkadaşlarım olacaktı. Sadece zamana ihtiyacım vardı o kadar.

Yanıma vardıklarında ağzımdaki lokmayı yuttum ve onlara hafifçe gülümsedim. Tostumu bitirdiğim için kağıdı masaya bıraktım.

"Selam Eylem! Ne yaptın?" Diye sordu Berrin neşeli çıkan sesiyle. Ardından üçü de bir sandalye çekip oturdu.

Sorusunu omuz silkerek cevapladım. "Pek bir şey yapmadım. Normal bir okul günü işte."

Aslında normal bir okul günü falan değildi. Kendimi yalnız hissediyordum ve içten içe bu hissettiklerimi kuzenimle paylaşmak istemiştim. Belki Aslı ve İlayda şu an yanımızda olmasalardı anlatabilirdim.

"Derslerin falan nasıl gidiyor?" Diye sordu İlayda. Bu hoşuma gitmişti. Beni önemsediğini gösteriyordu bu soru.

Merakla sorduğu için heyecanlandım ama belli etmemeye çalıştım. "İyi. Yani elimden geleni yapıyorum."

Aslında kimyam biraz sıkıntıydı ama şimdi bunu söyleyip de onları boğmak istemezdim. Beni sevmeye başlamışlardı.

İlayda verdiğim cevaptan ötürü gülümsediğinde bende mutlu oldum. Yavaş yavaş kaynaşmaya başlıyorduk.

İlayda birden aklına bir şey gelmiş gibi gözlerini üzerimize çevirdi ve her birimize teker teker baktı. "Kızlar, annem bir kısır yapmış, parmaklarınızı yiyeceksiniz."

Bunu dedikten sonra ellerini birbirine çırptı ve çantasından bir kutu çıkarıp masaya koydu. Kutuyu açtığında kısır kokusu etrafı sarmıştı.

Yüzümde küçük bir gülümseme belirdi. Sevinmiştim, zaten yediğim tost pek beni kesmemişti. Hala biraz açtım ve kısırdan biraz tatmak isterdim.

Aslı dilini dudaklarında gezdirerek konuştu. "Çok lezzetli duruyor aşk."

Berrin de onu gülen bir yüzle onayladı. "Ellerine sağlık annenin."

"Merci canlarım." Dedi İlayda arkadaşına bir öpücük atarak.

"Çok güzel duruyor gerçekten." Dedim biraz kısık bir sesle. Ama duymamış olacak ki bir şey demedi ve çantasına geri dönüp içinden çatallar çıkardı.

Gözüm çatallara takıldı.

Bir.

İki.

Üç.

Ardından çatalları dağıtmaya başladı.

Bir tane Berrin'e.

Bir tane Aslı'ya.

Bir tane de kendine.

"O zaman afiyet olsun kızlar." İlayda bunu dedikten sonra kutuyu ortaya koydu yemeye başladılar.

Yutkundum ve öylece yerimde oturmaya devam ettim. Sanırım bana bir çatal getirme ihtiyacı duymamıştı.

Ben yanlış anlamış ve üstüme alınmıştım. Kaynaştığımızı ve beni arkadaşları gibi gördüklerini sanmıştım. Büyük bir beklentiye girerek bana da bir çatal getirdiğini düşünmüştüm.

Bilerek mi gelip yanıma oturmuşlardı o zaman? Bilerek mi bana bir çatal getirmemişti ve şu an karşımda annesinin yaptığı kısırı yiyorlardı?

Kendimi yine bir hayalet gibi hissettim. Oradaydım ama kimse beni görmüyordu. Kırılmamam gerekiyordu ama kırılıyordum. Basit bir çatal için bile ağlayabilirdim.

Belki de ben abartıyordum.

Buruk bakışlarla yavaşça yerimden kalktım ve ellerimle masanın kenarını tutarak ortaya doğru konuştum. "Ben tuvalete gidiyorum."

Sesimi yine kimse duymadı. Fısıldamamıştım oysaki.

Derin bir nefes aldım ve yeniden konuşabilmek için kendimi zorladım. "Afiyet olsun size."

Sesim bir fısıltıdan farksız çıkmıştı. Zaten sesli konuşsam bile duyulmazdım ben. Aslında içimden çığlıklar atıyordum beni de görsünler ve duysunlar diye.

Ellerimi masadan ayırarak arkamı döndüm ve sınıfa gitmek için yola koyuldum. Arkadan gelen hafif gülüşme sesleri işittim ve insanlardan tekrar nefret ettim.

Titreyen bacaklarla kantinden çıktım ve adımlarımı hızlandırdım. Merdivenlere adımlayarak yukarı kata çıktım ve sınıfıma girdim.

Bütün sıralar boştu. Öğlen olduğu için ya dışarıda ya da kantinde oturuyorlardı. Bense tek başıma boş bir sınıfın ortasında duruyordum.

Derince yutkundum ve en arkadaki sırama geçtim. Ellerimi sıranın üzerinde birleştirdim ve camdan dışarıya bakarak banklarda oturan öğrencileri izlemeye başladım.

Bu sefer gözlerim dolmamıştı. Mimiksiz bir şekilde izliyordum öğrencileri. Yüzümden üzüldüğüm anlaşılmıyordu.

Olması gerektiği gibi.

⚡️

Gelecek bölümde görüşmek üzere!

Hayallere akıtılan gözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin