Uzun zaman sonra herkese merhaba!
Aradan yaklaşık bir ay geçti, bunun için gerçekten özür diliyorum. Bir gitsem de kurtulsam'ın finalini verdim. Artık sıra bu kurguya geldi. Bölümler ne sıklıkla gelir bilmiyorum çünkü bir hafta sonra okulum başlıyor.
Keyifli okumalar!
✨
Günler birbirini kovalarken Nisan ayına girmiştik. Bu ay en sevdiğim aydı ama yakınlarımdan kimse bunu bilmiyordu. Bugün 26 Nisandı.
Benim doğum günüm.
Her ne kadar yılın en sevdiğim günü olsa da evdekiler asla hatırlamazlardı. Kimse hatırlamazdı. Bende doğum günlerimi daha az takmamaya çalışırdım. Bu kalbimi çok kırıyordu ama alışmıştım.
Diğer günlere nazaran sabah evde bir sessizlik vardı. Normalde kavga gürültüden geçilmezdi. İçimdeki küçük kız acaba bana sürpriz mi hazırladılar diye düşünmeden edemiyordu. Ama bu imkansızdı.
Benim şansıma bugün hava çok güzeldi. Tam bir bahar havasıydı. Gün erkenden aydınlanmıştı ve etraftan kuş sesleri geliyordu. Bu bana huzur vermişti.
Ben kuş seslerinden nefret ederdim.
Çevremde beni seven, benim de sevdiğim insanlar olunca dünyaya daha farklı bir açıdan bakıyordum. Her şey gözüme daha güzel ve çekilir geliyordu.
Üzerime mavi bol bir pantolon ve lila bir tişört giymiştim. Tam tişört giyilecek bir havaydı. Basit bir kombindi ama güzel olduğumu hissediyordum.
Kollarımdaki tüyler neyseki bacaklarımdakilere göre daha az ve daha inceydi. Güneş çarpınca görünmüyorlardı bile. O yüzden içim rahattı.
Evden çıkmak için beyaz spor ayakkabılarımı giydiğim sırada yüzümde düşüremediğim bir gülümseme vardı.
İnsanın arkadaşları olunca seve seve gidiyordu okula.
Çantamı sırtıma atarak evden çıktım ve Deniz'le her sabah buluştuğumuz yere yürüdüm. Daha gelmediğini görünce ise şaşırdım. O normalde hep benden önce varırdı. Sırtımı duvara yasladım ve beklemeye başladım.
Birkaç saniye sonra ileride bana doğru gelen Deniz'i görünce yanına gittim ve yanağından öptüm. Artık arkadaşlarımı öperken çekinmiyordum.
"Günaydın!" Dedim neşeyle kahve gözlerine bakarak.
Mutlu olduğumu görünce gülümsedi ve saçlarımı karıştırdı. "Günaydın."
Bana kulaklığının tekini verdikten sonra otobüs durağına doğru yürüdük. Yolda şarkıya eşlik ediyor ve durmadan gülüşüyorduk. Sokaktaki insanlar bize tuhaf tuhaf bakıyordu ama bu umurumuzda olmuyordu.
Durağa vardıktan sonra çok beklemeden otobüse bindik ama ayakta kaldık. Otobüs o kadar sesliydi ki kulaklığın tekini Deniz'e geri vermek zorunda kalmıştım.
Zorlu bir yolculuktan sonra indik ve okula doğru yürümeye başladık. İleride küçük bir kedi görünce koşturarak yanına gittim ve eğilerek onu sevmeye başladım. Küçücük bir kediydi ve turuncu tüylere sahipti. Boncuk gözleri vardı, tam ısırmalıktı.
"Ne kadar tatlısın sen." Dedim tüylerini severek. Eğildiğim için kucağıma çıkmıştı. Kalbim eriyordu resmen. Kediyi tutup Deniz'e gösterdim. "Deniz bak! Ne kadar da tatlı!"
Yanıma gelerek yere çöktü ve kedinin başını okşadı. "Çok tatlı."
Biz yere çökmüş bir şekilde kediyi severken Deniz'in telefonu çaldı. Aramayı yanıtlayıp telefonu kulağına götürdüğünde konuşmasına fırsat vermeden Eymen söze girdi. "Nerede kaldınız Denizciğim?" Yan yana durduğumuz için söylenilenleri duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallere akıtılan gözyaşları
Novela JuvenilRüyalarını bir kenara koy. Uyandığında çünkü hiç dönüşü yok.