Bölüm 4 - 19 NİSAN

416 34 21
                                    


FLASHBACK

*19 Nisan, Barlas ve Demet kaybolmadan tam iki yıl önce*

Zırrrr.....Zırrrr.......

Kendimi yataktan atmıştım. Son alarmın sesiyle uyandım, bu demek oluyor ki acele etmezsem işe geç kalacağım. Aydın Bey'den azar vakti yakın görünüyor. Alelacele hazırlanmıştım. Eyeliner bile çekememiştim. Offf neyse rimel sürsem yeter ofiste makyajımı tamamlarım. Altıma bir jean geçirdim. Üstüme de siyah bir tişört, yanıma hırkamı almıştım. Malum ilkbaharda hava pek de belli olmuyor. Dışarı çıktığımda havada güzel bir koku vardı. Tabi bu baharın getirdiği güzel koku değil evimin karşısındaki fırından gelen poğaça kokularıydı. Karnımdan gelen gurultu sanki bana onay veriyordu. Evet bence de çok güzel kokuyor. Oralı olmayarak arabama atladım.

Ofise gelmiştim. Bu hafta teslim etmem gereken bir haber vardı. Ama ben daha bir satır bile yazamamıştım. Bir seri katil hakkında. Ölenlerin burada yaşayan yakınları resmen akın ediyordu ofise, araştırma yapmamız için ağlayan yaşlı siyahi teyzenin yüzü gözümün önünden gitmiyordu. Görevi üstlenmiştim fakat biz polis değildik ne umuyorlardı hiç bilmiyorum. Sanırım bunda aldığım ödülün etkisi de yok değildi. Tamam çoğu zaman iyi bir gazeteci olduğumu kabul ediyorum. Bu konuda mütevazi olamayacağım. Ama polisin elinde bile delil yokken ben ne yapabilirdim. Anlaşılan bu haberi çıkarma sürem biraz uzayacaktı.

Kimseye görünmeden masama oturup erken gelmişim imajı vermek için masamı biraz dağıtıp hemen bilgisayarımı açtım. Elimde sadece ölenlerin otopsi raporları vardı. Onları da Derin sayesinde elde etmiştim. Derin polis merkezinde çalışan bir arkadaşımdı. İyi bir polisti. Bilgisayarlarla arası iyi olduğu için saha görevlerine çıkmazdı. Çoğu haberde bana yardımcı olabilmesi bu sayedeydi. Pek çok şeye erişim yetkisi vardı. Zaten olmasa bile bir yolunu hep bulurdu.

Parmaklarımı klavyenin üzerinde gezdiriyordum. Tek kelime yazmadan ben bilgisayara bakıyordum, bilgisayar bana bakıyordu. Aklımı nasıl toparlayabilirdim ki zaten? Barlas'la dün gece fena kavga etmiştik. Kavgayı benim çıkarmış olmam da hiç içimi rahatlatmıyordu. Barlas'a durduk yere beni artık sevmediğini söylemiştim. Çok sinirlenmişti. Asla böyle hissetmeyeceğini biliyorum aslında. Nedense canını acıtmak istemiştim. Son zamanlarda işine fazlasıyla takmıştı. Birlikte vakit geçirdiğimiz anlar mükemmeldi. Ama işe gidip döndükten sonra toparlanması birkaç saat alıyordu. Ne yapıyorlardı bu çocuğa orada? Bu konuyu anneme anlattığımda da Barlas'ın çalışkan olmasının iyi bir şey olduğunu söylüyordu. Sorumluluk stres getirirmiş.

Barlasın damarını gerçekten attırmıştım, alnındaki damarı görebiliyordum. Fazlasıyla kıskançtım. Ama bunu bana karşı hiç kullanmazdı. Etrafında ona sulanan onlarca yelloz kız vardı. Hayır yani sevgilisi olduğunu bildikleri halde sulanırlardı? Barlas gerçekten mükemmel erkek diye bahsettikleri o adamdı belki de. Bir bana bir de işine aşıktı. Evet işini bile kıskanan bir manyaktım. Kendime tek kumamı kabul edeceğime dair sözler veriyordum. Bir daha onu üzüp sinirlendirmeyecektim. İlk duyduğunda yüzündeki kırgınlığı fark etmiştim. Bana açıklamalar yapmaya çalışıyordu. İnadım tuttu ya dinlemedim bile çocuğu. En son yüksek sesle "EVA" diye bağırdığını hatırlıyorum sonra da kapının şiddetle çarpan sesini. Hak etmiştim ama. On dakika sonra deli gibi aramaya başladım. Bir süre sonra "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen..." o uyuz kadının sesi... Ona bile tahammülüm yoktu. Meraktan uyuyamamıştım. Haliyle sabah alarmı zor duymuştum.

Öğlen vakti gelmişti. İş günleri en büyük hobim karşımızdaki kafeden büyük acı bir kahve alıp onu içmekti. Dışarı çıkmıştım. Binanın uzun merdivenlerinden sonunda indim. Tam karşımda siyah parlak bir audinin kapısı açıldı. Elinde iki kahve bardağıyla bana gülümseyen o güzel bir çift gözü gördüm. Barlas. Nasıl bu kadar iyi kalpli olabilirdi? Zıplayarak Barlas'ın yanına gitmiştim. Alnıma güzel bir öpücük kondurdu. Kahvemi elime tutuşturdu. Söylediği tek şey "Sana bir sürprizim var." Arabaya bindim. Tüm yol boyunca sorular sordum. Beni pek takmıyor gözüküyordu. Bir yandan da o muhteşem gülümsemesiyle kaçak gülüşler fırlatıyordu. Nereye gittiğimiz hakkında bir bilgi vermemesi beni delirtse de daha fazla ısrar etmemeye karar verdim. "Dün için özür dilerim." Ağzımdan çıkıvermişti, tamam özür dilemem gerekiyordu ama sırası mıydı şimdi? Barlas'ın kapıyı açıp beni atmaması için gözlerimi kısıp dua etmeye başlamıştım bile onu tekrar sinirlendirmek istemiyordum. Yanağımda hissettiğim dudağıyla gözlerimi açtım.

TEŞKİLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin