16. ŞÜHPELER VE SANCILAR

6 3 0
                                    

Yeni bir bölümden herkese merhabalar.♥

Umarım keyifli okuyacağınız bir bölüm olması dileğiyle, Keyifli okumalar.

16. ŞÜPHELER VE SANCILAR

Seni sevmeme rağmen, sana olan aşkımı gösteremiyorum. Çünkü ben yarım kalpli bir insanım.

Sert esen rüzgâra aldanmayıp, kayalıklara doğru yürüdüm. Dalgalar o kadar sert çarpıyordu ki bi ara kayalıkların arasından alıp götüren çakıl taşları ile beraber beni de o sonsuz maviliğe çekeceğini hissetmiştim. Yağmur ara ara çiselemeye devam eder bu sefer o gece ki gibi bilerek ıslanmak istedim. Belki içimde zincirlemiş olduğum bütün hüznümü, bağırışlarımı, gözyaşlarımı bu dalgalar eşliğinde bugün hepsini haykırmak için beklediğim bir günde olabilirdi. Annemi koparanlar arasında birinin yakalanması ve adalete teslim edilmesi içimdeki ateşi bir nebze söndürmüştü ama o kadın ve Engin Ekrem Kaya, bana bir çocukluk borçluydu.

Sahiden çocukluğumu bana geri verebilirler miydi? Veremezlerdi. Bir insanın yaşama sevinicini öldüren katil, elbette bir gün cinayet işlediği yere geri dönermiş. Tıpkı bugün gibi. Ben gibi... Derin bir nefes alıp, kafamı göğe kaldırdım. O ilmeği boynuma geçirirken ölmeme izin vermeyen fani dünya bugün bana katillerimin yüzünü de gösterdi. Sahi kendimi öldürmemen için bir sürü engel çıkarmıştı önüme. Madem ölmeme izin vermedin, neden acı çektiriyorsun bana!

"Yarım olan her şey bir gün tamamlanır kalbi kırık kız çocuğu. Tıpkı sen ve ben gibi. Acı çekiyorsun, çektin ama hala gülebiliyorsun. Senin gibi olmayı çok isterdim." Onun acıklı ses tonu kulak perdelerime hücum ettiğinde ona döndüm. Yüzünde buruk bir gülümse ile bana bakıyordu. "Niye orada öylece duruyorsun?" dedim, suratımdaki durgun bozmadan, "Sana ihtiyacım var." Bu sözlerim üzerine ellerini cebine koydu ve yanıma yaklaştı.

"İlmeği boynuna geçirince seni durduran şey ne oldu?" Bu sorduğu soru üzerine gözlerimin önü dolmuştu daha fazla tutmayıp, yanağımdan aşağı akmasına izin verdim. Sorduğu sorunun cevabını vermek burnumun direğini sızlatıyordu.

"Babam..." kısık bir ses tonuyla söylediğimle derince yutkunurken, elini suratıma yerleştirip, yanağımdan aşağı akan gözyaşımı sildi. "Bugün gülmen gerekirken ağlıyorsun. Zaferini kutlaman gerekirken bir kenara oturup, ağlamayı sana yakıştırmıyorum. Evet, annen halen ortada yok ama bugün ona yaklaşmak için ilk adımı attın." Beni teselli etmesi içimi rahatlatıyordu. Sonuçta birimiz anne sevgisinden mahrum diğerimiz ise anne sevgisini bilmeden yaşıyordu. Sahi biz nasıl bu kadar sene yaşamıştık?

"Gel buraya." Beni sıkıca kendine sardı. Bedenim kollarının arasında kaybolurken başımı boynuna gömdüm, kokusunu derince içine çektim. Kolları sırtımda gezinirken fısıltılı bir ses tonuyla, "Bu gece benimle gelmek ister misin?" Bu soruyu sorması üzerine burnumu çekerek, "Saklı Cennet'e mi gideceğiz?" dedim.

"Eğer sen de gelmek istersen." Başımı olumlu bir şekilde sallayıp, "Güvenebileceğim başka bir limanım olmadığına göre seninle geliyorum." Dediğimde ellerini iki yanağıma yerleştirip, dudaklarıma uzandı. Dudaklarımı küçük bir öpücük kondurup, "Bugün ağlamak yok." Dediğini tekrarlayıp, bir kez daha öptü. Bir kolunu belimden hiç çekmeyip, birlikte yürümeye başladık. Ben dümeni kaybolmuş bir gemi o ise ıssız bir liman... Kalplerimizde öyleydi.

Biz iki yarım kalpli insanlardık. Sahi bizi kalpsiz görüpte yargılayanlarda olmuştu. Şimdi o yargılayanlar bir de içimizi deşse o kadar zor yaşadıklarımızı sığdırmak için ettiğimiz mücadeleyi anlasalar ne olurdu? Durum en azından değişebilirdi ama bu fani dünyanın son yıllarındaki insanlar kafalarında kurdukları önyargı zehirlenmesine bağlı olarak gözlerini de kör etmeyi başarmışlardı. Gözleri görmüyor, kulak duymuyordu. O ve ben kendi halimizde zararsız iki varlık, birimizin ruhu birimizin kalbinin olmadığını ikna ederek yaşamlarını harap eden iki gençtik.

UÇURUMDAKİ YALNIZLIK •BAŞLANGIÇ•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin