3. Gün

93 34 66
                                    

Eflâtun'un bakışlarından, açıklamayı kendisinden istediğini anlayan Yolhan, anlatmaya koyuldu. "Son zamanlarda manyaklı ve ak cepkenli kamların açtığı bazı eşikler de meçhul diyarlara aralanıyor. Sebebini araştırmaya başladık ama şimdiye kadar elle tutulur bir şey bulamadık. Senin açtığın eşik de bu vakalardan birisi."

"İlginç," diye cevap verdi ancak ilginç bulduğu şey vakadan çok Yolhan'ın gözleriydi. "Normalden daha mı fazla ışık saçıyor acaba gözlerin?" Genç şamana iyice yaklaşıp 'denize yansıyan bir alev gibi' diye tarif edebileceği gözlerine dikkatlice bakmaya başladı. Gerçekten de Yolhan'ın mavi gözlerinin arasında dalgalanan turuncu renkler dikkat çekiyordu ve yaşayan herkesin gözündeki o ışıltı Yolhan'ınkilerde çok daha parlaktı.

Yolhan, kendisinden neredeyse on beş yaş deneyimli olan manyaklı kamın bu ani sözleri karşısında ne diyeceğini bilemedi. Bir iltifat mı almıştı sadece basit bir gözlem mi ya da ahlaksızlığı ve arsızlığıyla tanınan bu kara manyaklı onunla da mı flört etmeye çalışıyordu? Utancından yüzü kızardığı halde hiçbir şey söylememeyi daha uygun bularak konuyu saptırdı:

"Az evvel dünyadan üç yüz bin ışık yılı ötedeki bir ayda katlediliyordun," diyerek bu ciddiyetsizliği bozdu. Manyaklılar zaten daima bu yönleriyle tanınırdı. Atası, Yolhan'a bunun nedeninin manyaklı şamanların Tamu'da çok fazla vakit geçirmeleri olduğunu söylemişti. Ki bu, ak şamanların evlatlarının, çok daha büyük tehlikeli yollara saptıracak kara pusatlara bürünmesini engellemek için en çok öne sürdükleri bahanelerden biriydi. Gel gör ki Yolhan, binlerce senelik geçmişi ve saygınlığı olan adi cepkeni tercih etmek şöyle dursun Tanrı Erlik'in hoşnutluğuna bile yüz çevirip nereden geldiği belli olmayan bir bölgünü kendisine hoca bellemiş, evrenin sonsuzluğunda dolanıyordu.

"Evet!" diye henüz farkına varmış gibi şaşkın ve sitemkârca söyledi. "Bunun da sizinle doğrudan alakalı olduğunu düşünüyorum. Neden acaba?"

Eflâtun, bazı ihtiyarlar gibi bu yeni yolu sert şekilde reddeden bağnazlardan değildi elbette. Üstelik kendisine henüz itiraf edebilmiş olmasa da ruhunun bir yanı kara pusatlardan soyunup göklere bürünmek diliyordu. Ancak bunun mümkün olmadığı da malûmdu. Kararını bir kez vermişti zaten. Don değiştirir gibi farklı pusatlara bürünemezdi.

"Alâkası yok," diye çıkışan Kâşif, genç çırağının sözlerini ağzına tıkmıştı ki az önceki gibi söylememesi gereken bir şeyi ağzından kaçırıp istenmeyen olaylara sebep olmasın. "Yöntemleriniz eskiyor ve yeni açılan yollarda yürümek için çaba sarf etmiyorsunuz."

"Ne yani?" diye hem merakla hem de anlamamış gibi yaparak soran Eflâtun devam etti: "Bütün kamların sizinkiler gibi eşikler açmayı öğrenmesi gerektiğini mi söylüyorsun? Ya da biz de mi acun meselelerini boş verip evrende gezinip duralım?"

"İsteseniz de bilinçli bir şekilde gök eşiği açabileceğinizi sanmam. Ancak bugünkü gibi kazalara fazlaca karışacağınız kesin. Yine de bizim eşiklerin sizinkilerden herhangi bir farkı yok," diye sabırla anlatmaya karar verdi. Bunu birkaç kez ihtiyar şamanların meclisinde de öğretmek istemişti ama bazı çok güçlü ve kamlar arasında etkili ihtiyarlar, bu bölgün ruhlu adamın hayatta tutulmaması gerektiği konusunda hâlâ diretiyordu.

"Eşikardı'na ya da Tamu'ya geçeceğinizde yaptığınız ritüelleri güncellemeniz gerek. Daha spesifik niyet duaları işe yarayabilir," diye devam etti anlatmaya. "Karşıya geçerken kime dua ediyorsanız onun niyetinizi anlamasını umuyorsunuz. Milyonlarca diyar arasında kalbinizdeki niyeti karşılayan yüzlerce alternatif olabilir. Bu da kendini Tamu'ya atmak isterken yaşamın alev ve kor ile şekil aldığı volkanik diyarlara kazara geçmene sebep olabilir. Üstünü çizerek söylüyorum. Kazara."

EFLÂTUN - BİR ŞAMAN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin