4. Gün

62 27 41
                                    



Diğer üçü Belenbaz'ı bu gök varlığı ile ilgili az da olsa bilgilendirebilmişti zira varlık, zeminden handiyse beş - on adım yukarıda süzüldüğü halde herhangi saldırgan bir tavır sergilemiyordu. Sadece her biri birbirinden farklı görünümde olan ancak uyum içinde ve ahenkle çırptığı kanatlarının tok sesi işitiliyordu. Diğer seslerin arasında daha belirgin olan ise Eflâtun'u öldürmeye kalktığı metal kanadın tıkırtısıydı.

Bu varlığı, onu yaratık yahut canavar diye tanımlamak veya cin, ruh ya da iye sıfatlarına sığdırmak için ellerinde bir sebep yoktu, bu silueti ay ışığı ile aydınlanan bir gecede yirmi beş - otuz metre ileriden gören birisi ilkin bazı kültür ve inançlarda melek olarak adlandırılan varlıklarla karıştırabilirdi. Zira üç - dört metre kadar boyu olmasına rağmen ziyadesiyle zarif beden hatlarına sahipti ve teninin görünen yerleri mehtaplı bir deniz gibi parlamaktaydı.

"Neyi bekliyor?" Yolhan'ın fısıltısı o kadar cılızdı ki yarım adım yanındaki hocası bile onu anlamakta zorlanmıştı. Yine de ne Kâşif ne Eflâtun bu sorunun yanıtına sahip değildi. "Ne yapacağız?"

"Bekleyin," diye sezgisel bir yanıt veren Belenbaz, burada yaşanan gerginlik hakkında en az bilgiye sahip kişi olsa da daha mantıklı bir plan düşünememişti. Gerçi Kâşif ile çıktıkları evren keşiflerinde birçok vahşi ile karşılaşmışlardı. Dolayısıyla bu gibi konularda tecrübeli sayılırdı. Yine de onlardan birinin, gök pusatlıları taklit ederek eşik açması ve acuna geçmiş olması ilk defa şahit oldukları bir şeydi.

İnsansı bir cisme sahip olsa da bedeninin iki yanında kola benzer organlara sahip değildi. Şimdi dördü de pür dikkat onu izlerken bu ayrıntı hiçbirinin gözünden kaçmış olamazdı ancak sadece Eflâtun tahmin etmişti, bir kolun göreceği görevler için sırtındaki onlarca kanadı kullanıyor olduğunu. Zira içlerinden sadece o, gök heyulasının demir kanadından gelecek müstakbel ölümle göz göze gelmişti. Öte yandan Eflâtun bile bu varlığın yetişkin bir erkeğin yumrukları büyüklüğündeki gözlerinde kendini belli eden ruhani cazibe karşısında derinlerde bir hayranlık hissediyordu. Bu duygu derinlerde gizliydi zira yüzeydeki şüphe, korku, savunma ve savaşma içgüdüsü tüm hücrelerini sarmış durumdaydı.

Bu karşılıklı bekleyiş ne kadar sürdü bilinmez. Havadaki gerginliğin cisimleşecek kadar yoğun olduğu böyle durumlarda zamanın akış hızı durumun içindekiler için önemsizleşirdi. Tıpkı savaş alanlarında yaşanan yüksek adrenalin pompalanması sonucunda alınan yaranın acısının saatlerce, bazen günlerce hissedilmediği gibi. Neden sonra Eflâtun, diğerlerini bu varlık ile ilgili bildiği tek konu hakkında uyarmayı akıl edebildi.

"Telepati yapabiliyor." Normal şartlarda telepatiyi zihinsel tecavüz olarak tanımlardı ancak şimdi kelimelerle oynanacak zaman değildi. Yine de onları, cin ve ruh âleminden tanıdığı birçok varlığın da yapabildiği bu eylem hakkında uyarması hayatî öneme sahip olabilirdi. Zira kam kişiler, telepati ile insan ve şaman oğlunun zihnini ele geçirip kontrol altına alabilen cin taifesinin telepatik saldırılarına engel olabiliyordu. Belki bu gök heyulasının zihin tecavüzüne de aynı teknikle mani olabilirlerdi.

"Anlaşıldı," diye fısıldadı Belenbaz ve diğerleri de onaylayan birer baş hareketi yaptılar. Telepatik saldırılara engel olmak için yaptıkları şey ilk başlarda hayli pratik gerektirse de dört alem arasında yürüyen her şaman bunu zamanla nefes alıp vermek kadar kolayca yapabilirdi.

Yaşadığı diyarın tek canlısı mıydı bilinmez ancak bedenini örtmek konusunda insanlar kadar detaycı davranmamış olan gök heyulasının sadece göğüs ve karın çevresini kapatan, ilk bakışta zırh mı alelade bir kumaş parçası mı olduğu anlaşılmayan bir örtüsü vardı ki bu örtünün bedeninin bir parçası olmadığını, kanat çırpması sonucu dalgalanmasından ve üzerine işlenmiş sembollerden anlamış olmalıydılar. En azından Eflâtun'un bu sembolleri tarif edebilecek sanatsal anlatım becerisi yoktu ama yine de kendini tekrar eden bir döngüde olduğunu söyleyebilirdi. Üstelik doğal olamayacak bir biçimde, yay şeklinde çizilmişti bu semboller.

EFLÂTUN - BİR ŞAMAN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin