16. Gün

36 18 4
                                    

Kendi dünyasıyla fiziksel temas kuran Tüzarbak, misafirlerini o yumruk büyüklüğündeki devasa gözleriyle adeta deldi. Tüm bu yaşananlar zaman boyutunda kendi sırasını savarken Kâşif'ın sessizleşmiş zihninin karanlık dehlizlerinde daha sonra iyice yüzeye çıkacak bazı sorular dolanıyordu.

'Bire bir temas kuruyor,' anlamına gelebilecek bir düşünce atımı dolanmıştı beyninde. Ve bu son derece doğruydu. 'Öncesinde hiçbir şey bilmiyor mu?' Bu ise kısmen doğruydu. Bu kısacık anın sonunda Tüzarbak tekrar konuşmaya başlamıştı bile. Kâşif'in düşünce seli ile karşısındaki uzaylı varlığın konuşması arasında değil bir an, anın on binde biri kadar bile bir aralık yoktu.

"Birkaç bin yıl sonrası için," diye konuşmasına devam etti Tüzarbak. İşittikleriyle yaratığın çıkardığı sesler elbette aynı değildi. Böylesine güçlü telepatik zihni olan varlıklar fiziksel sesleriyle konuşurken de anlaşılmayı başarabilirdi. "Karkaslarınız iş görebilir. Serâvaz dediğiniz işe yaramaz leş, bekçiliğini ettiklerimi lekelemişti ancak sizin bedenleriniz..." Tüzarbak dehşetengiz konuşmasına devam ederken Gölge'nin sesini zihninde işiten Eflatun, ikizinden gelen ikaz olmasa da bu sözlerinden sonra Tüzarbak'ı ve hizmet ettiğini yok etmek zorunda olduklarını anlardı zaten.

Tüzarbak, kendi dünyasındaki başı boş ruhları yerleştirebileceği uygun beden arayışları hakkındaki planlarını açık sözlülükle ifşa ederken Eflâtun da Kâşif ile bir anlık göz teması kurdu. Gölge'nin Kâşif ile de konuştuğundan haberdardı. Kâşif'in artık eşikleri sadece taklit ederek açabildiğini bildikleri Tüzarbak'ı çekmek istediği boyutun adından da haberdar olduğu gibi. Ari-Guldiyâr.

Eflâtun en başta bu diyara düşmüş olmasa bunlar yaşanmazdı elbette ancak bir şekilde yine buraya eşik açarlar da yanlarında o kara kam ve yer-su iyesi Gölge olmasa bu işten sıyrılmak için böyle bir plan yapabilirler miydi ondan emin olamadı işte Kâşif. Eğer ile başlayan düşünce deneylerini boş verip şimdiye odaklanmaya karar verdi.

"Bizim bedenlerimiz cılız," diye Tüzarbak'ı oyalamaya başlayan Eflâtun, ikizinin ve Kargışlı Fatihi'nin buraya gelmesini bekliyordu. Fatih buranın yakınlarına bir eşik açabilirdi belki ama şimdi bu riski göze almak istemediler. Üstelik gölge sayesinde de gayet hızlı hareket edebilirlerdi. "Sizce bu bedenler sizin güçlü ruhlarınızı taşımaya yeterli mi?"

Tüzarbak, Eflâtun'un alaycı tonunu önemsemeden devam etti. "Cılız bedenleriniz, ruhlarım için başlangıçta elbette yetersiz görünebilir. Ancak dünyanızın enerjisi ile güçlendirilecekler. Bu süreçte bedenleriniz zamanla dönüşüm geçirecek ve tam da ihtiyacım olan forma kavuşacaklar."

Eflâtun, Kâşif'e kısa bir bakış attı. Bu bakışta hem bir planın işareti hem de gizli bir onay vardı. Kâşif, planın harekete geçmesi için doğru anı bekliyordu.

"Anlıyorum," dedi Eflâtun, sesinde yavaşça artan bir ciddiyetle. "Ancak bizlerin ömrü planını uygulayabileceğin kadar uzun değil."

"Benim ve efendimin zamanı bol," diye tanıtladı Tüzarbak ciddiyetle. Bu insanlarla karılaştığı ilk gün, gerçekten de bu bedenlerin son derece cılız olduğuna kanaat getirip diyarındaki ruhların saflığını etkileyen serâvaz cesedini ve ruh kırıntılarını temizlemeleri için bir fırsat vermişti o kadar. Zira kendisi o pisliğe temas ederse oluşabilecek sıkıntılardan çekiniyordu. Ancak şimdi efendisinden gelen talimatla fikrini değiştirmiş, bu kısa ömürlü yaratıkların bedenlerini hasat etmesi gerektiği emrini benimsemişti. Benimsemekten başka seçeneği de yoktu zaten.

'O aslına ne?' diye bir düşünce selinin beyninden akıp geçmesine engel olamayan Kâşif, ortam gerildikçe zihnini sessizleştirmekte daha da zorlanıyordu.

EFLÂTUN - BİR ŞAMAN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin