Gök heyulası, gerekli ve yeterli olduğunu düşündüğü mesajları işgalcilere ilettikten sonra geldiği eşikten geri dönmüştü. Bunun bir muharebeye dönüşmeden sonlanması manyaklı ve gök pusatlı şamanları memnun etmişti etmesine ancak önlerinde belirsiz günler de vardı.
Varlığın dünyayı terk etmesinden sonra ilk iş olarak Yolhan'la ilgilendiler. Genç şaman ciddi şekilde güçsüz düşmüştü. Aldığı yaralar fiziksel olsa çok daha hızlı toparlardı kendisini. Ancak başka dünyanın sakini, ona kaldırabileceğinden çok daha ağır zihinsel emanetler yüklemişti.
On yedi saat sonra ancak kendine gelebildiğinde hocası Kâşif'in konağındaydılar. Artık eski hayatından kalma küçük apartman dairesinde kalmıyordu o. Üstelik dünyada yaşamak zorunda bile değildi. Mahlasını ikametgâhı ile örtüştürebilir, dilediği bütün diyarlarda kendisine yaşayacak bir yer seçebilirdi. Üstelik dünyadan ne kadar uzakta olursa olsun gerektiği zamanlarda acun toprağına adım atmak onun için herhangi bir kapı eşiğinden geçmek kadar kolaydı. Adi Cepken ve Manyak sahibi kadim şamanların Eşikardı'nda, kendine ait konaklarda yaşaması gibi o da başka bir diyarın tek sakiniydi.
Yaşadığı konak, insan hayatı için son derece elverişli ancak yerli hayvan ve bitki türleri dışında insansı vücut yapısına sahip olan ya da olmayan bilinç sahibi hiçbir tür barındırmayan bir diyarın huzur verici topraklarında yükseliyordu. Dostu Belenbaz ile adetleri olduğu üzere bu diyara da bir isim vermişlerdi. Arindegâh. İsme yükledikleri anlam ise 'özel ve güvenli yer' idi. Zira artık sayıları iyice azalmış olsa da Kâşif'in onu bulup yok etmek isteyen bağnaz şamanların ulaşamayacağı bir yerde yaşaması gerekiyordu
"İnsanın kendi gezegeni olması nasıl bir şey?" diye sormadan edememişti Eflâtun. Buraya adım attığı ilk dakikalarda etrafını hayranlık, şaşkınlık ve heyecanla izlemekten geri durmamıştı. Yaşına ve tecrübesine yakışmayacak abartılı tepkiler vermekten kaçınmak ise onun yapacağı türden ağırbaşlı davranışlar arasında yer almıyordu.
"Seni buraya misafirlik maksadıyla davet etmediğimi biliyorsundur umarım," diye hayli kaba bir cevapla karşılamış olsa da bu tavırlardan çok daha sertini hak ettiği, ona göre son derece açıktı. En azından Kâşif'e göre "Bu yaratığın acuna musallat olmasının sebebi sensin." Bir yandan haklıydı da. Lakin Eflâtun, gök pusatı hatırlattı.
"Sizin şu bozulup duran eşikleriniz olmasaydı o siktiğimin gezegenine düşmek istemezdim herhalde." Olaylar arasında bağlamsal kuvveti tartıp bu yaşananlarda kimin daha suçlu olduğunu bir süre daha tartıştılar.
"Tartışmanın âlemi yok. Önümüzdeki probleme odaklanalım. Yolhan, daha iyi misin? O şeyin zihnine ilettiği görüntüleri anlatabilecek misin?" Genç şaman, Arindegâh'ın süngerimsi dokudaki ağaçlarından oyulmuş bir kanepede yarı uzanmış halde hâlâ ağrıyan başını ovarken Kâşif'ten ayrı tutmadığı Belenbaz'ın sorusunu kafasıyla onayladı.
"Çok fenaydı," diye başladı anlatmaya. "Gök heyulasının zihnime kazıdığı görüntüler, acunun her köşesinde olabilecek felaketleri gösteriyordu. Koca okyanuslar kuruyordu, dağlar yerle bir oluyordu. Ama en korkuncu, insanların ruhlarının adeta sökülüp alındığını görmemdi. Sadece bedenler kalıyordu geride, boş, hissiz bedenler. Tıpkı onun dünyasındaki serâvaz karkası gibi. Nasıl bilmiyorum, ama cehennem ruhunun cesedi ve ruhtan geriye kalan kıvılcımlar onun diyarındaki bir şeyi kirletmiş. Ya da bir şekilde aşağılamış, emin olamıyorum. Zihnime yerleştirdiği görüntüleri kelimelere aktarmak zor. Bana ismini açıkça söyledi bile. Ama bizim dilimizden çok farklı, telaffuz edemeyeceğimiz bir yapıdaydı adı."
Belenbaz, anlatırken hâlâ titreyen sesinden ve ara sıra dalıp gitmesinden, gencin görünenden çok daha fazla etkilendiğini çıkarıp onu teselli edebilecek birkaç söz söyledi. Lafını bitirir bitirmez gözleri Eflâtun'a kaydı. Gök pusatı keşfetmeden önce manyaklı kam olma konusunda son derece hevesliydi ancak şimdi onlardan birinin sebep olduğu bu karmaşa yüzünden kara manyaklıların bütün tehlikelere düşüncesizce dalmasının ne denli ahmakça olduğunu düşünüyordu. Eh, doğrusu bütün suçu manyaklıya atamazdı ama yine de şaman aleminde kazandığı şan ve isim sayesinde edindiği egosunu tamamen alt edebilmiş değildi işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLÂTUN - BİR ŞAMAN ÖYKÜSÜ
FantasySelamlar. Yazdığım ilk roman olan Poe: Tanrıların Soyu adlı romanda yer alan bir karakterdi Eflâtun. O, cinlerle, ruh ve yaratıklarla savaşan bir şaman. Eşikardı denilen boyuttaki yoldaşı olan ayı ruhu ile başından geçen savaşları ve onun karanlık g...