10. Gün

31 19 1
                                    

"Bana kalırsa Tüzarbak'ın dünyasına serâvaz kellesiyle birlikte gitmek gerek. Yok edilecekse kafa ve beden bir bütün halini aldıktan sonra icabına bakmak en hayırlısı olur. Ayrıca bakarsın bedeniyle tekrar temas ederse düşman hakkında işimize yarayabilecek bir şeyler alabiliriz ölü bedenden. Bu serâvazlar ajanlık yetenekleri ile biliniyordu değil mi?"

Yolhan hocasına katıldı. Ancak Belenbaz, bu fikrin daha kötü sonuçlara neden olabileceğine inanıyordu. Düşman toprağı zaten serâvazın bedeniyle kirlenmiş vaziyetteydi. En azından mekânın sahibine göre öyleydi. "Şimdi bir de bunu götürürsek Tüzarbak'ı daha çok kızdırabiliriz. Bu benim göze alabileceğim bir risk değil."

Üç gök pusatlı kendi aralarında hangi hamlenin daha doğru olacağını ve hangi seçenekten daha az zarar almış şekilde çıkabileceklerini tartışırken Eflâtun, boğazını temizleyerek konuşmak istediğini belirtti.

"Serâvaz kafayı yemiş olsa da," diye başladı sözlerine. Bu ruhun bedeninin ölümünden sonra çıldırmasıyla ilgili her analojik benzetme kullandığında gülesi geliyordu ama bu defa kendisini tutmayı başardı. "Onunla iletişim kurmayı başardım, bunu biliyorsunuz zaten. Öte yandan bedenin Tüzarbak'ın dünyasındaki deneyimlerini kafanın da hatırladığını biliyoruz ama ağzından bu konuyla ilgili laf almak çok zor. Ufak tefek bilgiler koparmayı başardım ancak yine de muhabbetin çoğu deli saçmalıklarına kayıyor."

"Kafadan yeterli bilgiyi sökmek zaman alabilir," diye itiraz eden Kâşif, "Bence bir an önce Tüzarbak'ın istediği şeyi yapmalıyız. Herifin tek derdi dünyasının temizlenmesi. Eğer cesedi oradan alırsak işi halletmiş oluruz zaten."

"Herifin tek derdi," diye itiraz etmeye başlayan Eflâtun, ilk kelimeyi özellikle vurgulayarak söylemişti. "Yurdunun temizlenmesi falan değil. Yolhan'ın anlattıklarını unuttun sanırım?" diyerek sorar gibi sonlandırdı.

Kâşif, kendi çırağının anlattıklarını elbette hatırlıyordu. İsim verdikleri yabanıl varlığının onları ve dünyayı deyim yerindeyse tarttığını söylemişti Yolhan. Daha doğrusu buna benzer bir his almıştı. Bu da Tüzarbak'ı potansiyel bir düşman olarak görmeleri için yeterli sebepti elbette.

"Ne öneriyorsun?"

"Eşik açıp dünyasına tekrar geçelim. Ancak yalan söylemek konusunda çok iyi olmanız lazım. Onu sadece yaptığımız hatayı telafi etmek istediğimize, dünyasına sadece bunun için geldiğimize ve yaratığın cesedini alıp dünyasını temizlemek istediğimize ikna etmemiz lazım. Sadece dilinle değil, düşüncelerinde de yalan söyleyebilir misin?"

Birçok manyaklı, politika konusunda son derece yetenekli olurdu. Biraz da bu yüzden seçerlerdi zaten Tamu ile Acun arasında köprü olmayı. Üçü de bir süre sessiz kaldı. Belenbaz yalan konusunda zaten hiçbir zaman iyi olmamıştı. Yolhan, deneyimlediği psişik tecavüzden sonra tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyor olsa da görev gereği bunu tekrar deneyebilirdi ancak zihnine duvar örnekte bile zorlanırken içinden geçenleri nasıl değiştirebilirdi ki? Belki aralarından sadece Kâşif bu işi kotarabilirdi. Ancak o bile görevin ciddiyetinin farkında olarak -her ne kadar birçok şaman onun ölmesini istiyorsa da- dünyayı potansiyel bir tehlikeye atmayı göze alamadı.

"Yani iş yine bana kaldı," dedi sonunda Eflâtun.

"Seninle geleceğim. Ama önce bana telepatik yalan konusunda ders vermen lazım. Riske giremem." Geçen seferki Tamu seyahatinde yarım kalan işini tamamlamak için tekrar Belenbaz ile gitmek isterdi ancak bir süre işten başka bir şey düşünmese de olurdu artık. Bedeninin ihtiyaçları bekleyebilirdi.

Eflâtun bu teklifi elbette kabul etti. Ancak dersi burada, Arindegâh'ta veremezdi. Eşikardı'na gitmeleri gerektiğini söylediğinde ise Kâşif'in suratı düşmüştü. Daha önce bir kez ölmüş birisi olmanın ötesinde, ruhunun bir parçası cehennemde binlerce sene işkence çekmiş birisi olarak ölmekten, daha doğrusu bağnaz şamanlarca idam edilmekten korkmuyor olsa da yalan hususunda hâlâ endişeliydi.

EFLÂTUN - BİR ŞAMAN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin