Yog Körüt, tahmin ettiğinden çok daha dehşetengiz bir mekândı. Daha içeri attıkları ilk adımda anlamıştı bunu. Ancak labirentin yolları boyunca şahit olduğu manzaralar tam anlamıyla kâbuslarından çıkmış sahneler sunuyordu. Ki zaten bu manzaralar da bir zamanlar dünyada yaşamış kişilerin en büyük korkuları idi.
Eflâtun, kendinden emin bir şekilde labirentin yollarını bir bir geçerken onu sık sık uyarmayı da ihmal etmiyordu. Yaşananlara asla müdahale etmemeliydi mesela. Bu, Belenbaz'ın ve tüm şamanların bildiği temel bir kuraldı zaten. Cezasını çekmekte olan bir cehennemliği kurtarmaya kalkmak zinhar yasaktı. Sadece Bölgün'de olduğu gibi son derece ender hadiseler bundan muaf olabilirdi.
Bir başka tembihi ise kendi kâbuslarını gözünün önüne getirmemeye çalışmasıydı. Bunun nedeni de içinden geçtikleri kâbus temsilinin yaratıkları onu da bu işkencenin bir parçası sanıp işkenceye dahil etme ihtimalinin olmasıydı. Ve buna benzer birkaç on tembih daha.
Defalarca yüksekten düştüğünü ve aşağıda cesedinin farelerce yendiğini yaşayan bir cehennemliğin işkence gördüğü labirent odasına geldiklerinde Eflâtun birden duruverdi. Etrafı, kafasını hızlı hızlı çevirerek inceledi. Bir an kararsız kaldıktan sonra sağa yöneldi.
"Ne oldu?" diye sordu Belenbaz endişeyle. Belli ki manyaklının yolu şaşırdığını düşünmüştü.
"Sessiz ol," diye uyardı onu manyaklı kam ve bir adım daha attıktan sonra tekrar hareketsiz kaldı. Kafasını yarım adım ileri uzatıp havayı koklamaya koyuldu. "Buradan," diye doğru yolda olduğunu anlamış gibi yöneldiği tarafta devam etti. "O serâvazın leş kokusu hâlâ burnumun direğini sızlatıyor," diye açıklamaya başladı sonra. "Kafasının burada bir yerde olduğuna eminim."
Eflâtun'un rehberliğindeki başıbozuk serâvazı arayışları cehennemin Yog Körüt adlı labirentinde kim bilir kaç zaman daha sürdü. Sağa ve sola dönüp duran yollarda onlarca işkence tiyatrosuna şahit oldular. Birçoğu Belenbaz için hiçbir şey ifade etmiyordu ancak bazıları psikolojisini gerçekten zorlamıştı. Yine de manyaklının tembihini hatırlayıp kendi kâbuslarını gözünün önüne getirmemeyi başarıyordu. Çok nadir de olsa irkilerek şahit olduğu bazı işkence temsilleri karşısında istemsizce Eflâtun'un koluna giriyor ya da ona bedenen temas ediyordu. Bu temaslar Belenbaz'da herhangi bir cinsel dürtü uyandırmıyordu ancak Eflâtun için aynısını söylemek kesinlikle yalan olurdu.
İlk defa bir çıkmaz sokağa girdiklerinde bunun son derece olağan olduğunu iddia eden Eflâtun, Yog Körüt yollarının daima değiştiğini açıklamıştı. Böylece buradan kaçmak isteyen bazı cehennemliklerin ya da sürgün cin ve ruhların kaçışına engel olunuyordu. Ancak üçüncü kez çıkmaza girdiklerinde Belenbaz şüphelenmeye başladı.
"Ne oluyor?" Sesinde hem şamanın kendisi için hem içinde bulundukları durum hem de görevleri için endişe vardı. "Doğru yolda olduğumuzdan emin misin?"
"Bir şey olduğu yok," diye yanıtladı ancak sesindeki endişeli alınganlığı anlamak zor değildi. "Sana söyledim, yollar değiştiği için böyle sapmalar çok normal." Belenbaz'ın kabul etmekten başka seçeneği yoktu. Cehennemden çıkıp buraya yeni bir eşik açmak işe yaramazdı. Eşikardı'nın istediği herhangi bir noktasına geçit açabilirdi ancak Erlik Hanlığı bir diyar değil, başka bir boyut olduğu için istediği yere eşik açması mümkün değildi.
Yeni bir işkence sapağına doğru yönelmişlerdi. Artık iyice duyarsızlaştığı azap çığlıkları burada da devam ediyor, yakınlaştıkça netleşen görüntüler içini ürpertiyordu.
Önlerinde aniden beliren bir siluet karşısında onlar da gece avcısı refleksiyle bir anda hareketsiz kesilip yine bir an sonra kendilerini geri attılar. Bu sırada kendisini yine Eflatun'un koluna girmiş halde bulan Belenbaz, manyaklı kam ile bir an göz göze gelip adamın siyah gözlerindeki muzır ışıltıyı fark edince geri çekiliverdi.
Onun yaşındaki kamlar için dış görünüşü oldukça sıra dışıydı gerçekten. Kamlar genellikle sert ve karşısındakinde korku uyandıracak tarzlar benimserdi. Eflâtun'un stili ise bunun tam aksiydi. Göğsüne kadar uzattığı sapsarı saçlarını iki yanında örmüş ve çeşitli manyak aksesuarları ile süslemişti. Suratı ise sakalı çıkıyor olmasına rağmen daima pürüzsüzdü. Bunun için normal bir şekilde tıraş olmak yerine suratındaki tüyleri efsunlu bir alevle yakmayı tercih ediyordu. Böylece suratı çok daha pürüzsüz ve yumuşak oluyordu. Eflâtun bu kısa anın tadını çıkarırken içinde bulundukları mekândaki olaylar da durulmuş değildi elbette.
Karşılarında devasa bir yaratık belirmişti. Koyu siyah derisi, kıvrımlı boynu ve parlak gözleriyle adeta kâbuslardan fırlamış gibi duruyordu. Belenbaz'ın içi sıkışmış, göğsü patlayacak gibi olmuştu ancak Eflâtun'un sakinliği ve deneyimi ona güç veriyordu.
"Sakın kımıldama," diye fısıldadı Eflâtun, oğlanın elini sıkıca tutarak. O da kalbinin hızlıca çarpmasını bastırmaya çalışıyordu. "Bu Yog Körüt'ün bekçilerinden biri."
Manyakı yok kamın kaçmayacağından emin olunca oğlanın elini bırakıp sessizce elini beline attı ve karaçam ahşabından bir kutu çıkardı. "Gerekirse, bu onunla başa çıkmamıza yardımcı olacak," dedi kısık bir sesle.
Belenbaz, Eflâtun'un bu gizemli kutusunu daha önce hiç görmemiş olmasına rağmen, ona güven duydu. Ancak beklenmedik bir şekilde, dev yaratık hiçbir saldırı girişiminde bulunmadı. Sadece bir an için gözlerini Eflâtun'a dikti ve derin bir homurdanma çıkardı, sonra da sessizce geri çekildi ve labirentin karanlığına karıştı.
Belenbaz nefesini bıraktı. "Bu tuhaf bir tepkiydi."
Eflâtun'un gözleri, yaratığın gittiği yöne doğru kaydı. "Evet, tuhaf. Sana göre... Şimdi sessizce o tarafa doğru gideceğiz," diyerek yaratığın karıştığı karanlığa adım attı. Bu bir metafor değildi. Adım attığı karanlık, gerçekten fiziksel bir fenomendi. Tene temas eden, kokusu ve tadı olan bir karanlık. Yaşattığı his ise bu dördünün toplamından çok daha karanlıktı.
O anda bunun cakasını satmak istemedi ancak daha evvelki Tamu görevlerinden birinde tanış olduğu bir ruh idi o. Aralarındaki anlaşmanın bağlayıcılığı, Yog Körüt bekçisinin Eflâtun'a yardım etmesini sağlamıştı.
Fiziksel karanlığın içinde yalnızca altın rengi gözleri ve dalgalanan bedeni kendini hafifçe belli eden bekçinin peşine takılmışlarken Belenbaz, kara kamı soru yağmuruna tutsa mı bilememişti. Ancak onun, gösterdiğinden çok daha gizemli bir adam olduğu açıktı. Bu kadar deneyimli birisi yabanıl bir diyarda serâvaz cesedi bıraksın inanılır şey değildi.
'Belki de,' diye düşünmüştü gök pusatlı kısa bir an için. 'Belki de ruhun cesedini orada bilerek terk etti.' Ancak Eflatun'un bundan ne gibi bir çıkarı olabilirdi ki? Üstelik o diyara bile isteye bile gitmemişti. Sadece bir talihsizlik eseri oraya düşmüştü hepsi bu.
Karanlığın dokunuşunu bedeninde daha az hissedip kokusunun iyice azaldığını duyumsayınca takibin bitmek üzere olduğunu anlamış, en azından ummuştu. Ayrıca yaşattığı o garip his de üzerinden yavaşça atılıyordu. Bir süre sonra fiziksel karanlığın içinden çıktıklarında hâlâ Yog Körüt'te olduklarını anladı ancak burası diğer koridor ve salonlara göre çok daha genişçe bir yere benziyordu.
"Aradığını burada bulacaksın," diye kükreyen bekçi, bir adım geri çekilip kendini yine fiziksel karanlığın kucağına bıraktı ancak sesi oradan iki şamanın kulaklarına ulaşmaya devam ediyordu: "Artık sana borcum kalmadı. O kutuyu bana geri ver!" Sesi öyle emrediciydi ki Belenbaz bile konunun ne olduğunu bilmediği halde Eflatun'un çantasına uzanıp az evvelki kutuyu bekçiye iade etmek istedi. Ancak kara kam kendisinden önce davranıp kutuyu fiziksel karanlığın içine fırlattı.
"O kutu da neyin nesiydi?" Bunu öyle iç gıcıklayıcı bir merakla sormuştu ki o anda serâvazın kellesini bulmak bile bu sorunun cevabı kadar umurunda değildi.
"Bunun cevabını belki veririm," diye yanıtlamaya koyulan kara kam, amacına ulaşmış olmanın rehavetiyle daha rahat konuşuyordu. "Ama şu işleri bitirdikten sonra benimle bir yemeğe çıkarsan." Yüzündeki gülümseme, sanki cehennemde değiller de romantik bir tatil beldesinin kumsalındaymış gibiydi.
BAZI TERİM VE SÖZCÜKLER:
Manyakı Yok Kam: Manyaklı şamanların, adi cepkenlileri küçümsemek için kullandıkları bir tabir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLÂTUN - BİR ŞAMAN ÖYKÜSÜ
FantasySelamlar. Yazdığım ilk roman olan Poe: Tanrıların Soyu adlı romanda yer alan bir karakterdi Eflâtun. O, cinlerle, ruh ve yaratıklarla savaşan bir şaman. Eşikardı denilen boyuttaki yoldaşı olan ayı ruhu ile başından geçen savaşları ve onun karanlık g...