Karşılaşma⚛

136 12 3
                                    

˚˖𓍢ִ໋🌷͙֒✧˚.🎀༘⋆

Başımın üzerinde elindeki telefonu yüzüme sokmuş gülüyordu. Kaşlarımı çatarak elindeki telefonu almaya çalıştım. O ise telefonu hızla geri çekti. Elimi sallayarak telefonu istedim, "Birincisi sen kimsin, ikincisi de niye fotoğrafımı çekiyorsun?" dedim.

 Yoksa sapık mıydı? Gözlerim dehşetle büyüdü. Ayağa kalkmaya çalıştığımda kucağımda bir şey hareketlendi. Kafamı kucağıma çevirdiğimde Can'ı gördüm. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. Elimi kaldırıp turuncu ve yumuşacık saç tutamlarında gezdirdim. Başımı eğip alnına minik bir öpücük kondurdum.

Yeniden telefon flaşı patladığında kafamı hızla o yöne çevirdim. Can'ın duymaması için fısıldayarak, "Bir daha fotoğrafımı çekersen o telefonu alır ve senin bir yerine monte ederim, anladın mı beni?" dedim.

 Söylediğimden hiç korkmuşa benzemiyordu ve üstüne üstlük telefonu yüzüme sokup tekrar fotoğraf çektiğinde şok olmuş gözlerle ona baktım. Elini kulağına götürüp, "Ha, duyamadım seni. Bir şey mi demiştin?" dedi ve gülmeye başladı.

O an, sabrımın son sınırına gelmiştim. Derin bir nefes aldım ve sakin olmaya çalışarak, "Bak, gerçekten ciddiyim. Fotoğrafımı çekmeyi bırak ve kim olduğunu söyle" dedim.

Sinirim tepeme çıkmıştı. Ona elimle bir dakika işareti verip Can'ın kucağımdaki başını yavaşça arabanın koltuğuna koydum. Arabadan inmeden önce son kez saçlarına minik bir öpücük kondurdum ve arabadan indim.

 Arkamı dönmeden önce ellerimi ve boynumu kütlettim, belimi esnettim. Her yerim ağrıyordu; arabada odun gibi uyumuştum. Sonunda arkamı döndüm. Karşımda duran kişi benden 10-15 santim kadar uzundu, ama bu onu dövemeyeceğim anlamına gelmiyordu. Açık saçlarımı bileğimdeki tokayla kafamın üzerinde topuz yaptım.

Hazır olduğumda elimi kaldırarak onu işaret ettim. "Sen, adın ne senin?" dedim.

Eliyle kendini göstererek şaşkınlıkla, "Ben mi? Bana mı diyorsun?" dedi.

Etrafımıza göz gezdirdim. "Evet, burada senden başkası olmadığı için sana diyorum," dedim ve ona baktım.

Benim yaptığım gibi etrafına göz attı. Sonunda ona dediğimi anladığında sol eliyle kafasını kaşıyıp, "Evet, doğru diyorsun. Benden başkası olmadığı için bana diyorsun" dedi.

"Allah Allah, nerden anladın ya?" dedim ve somurtan yüzüne baktım.

Sonunda adını söyleme lüksünde bulundu. "Atakan, ben," dedi.

Sırıttım elimi kaldırarak onu yanıma gelmesi için işaret ettim. Tabii ki anlamadı. "Yanıma gel" dediğimde kafasını hayır anlamında iki yana salladı.

 Tekrar "Yaa hadi gel, bir şey söyleyeceğim," dedim. Gülerek, "Hayır, gelmiyorum. Sen gel" dediğinde ben de aynı şekilde "Hayır bebişkom, sen gel buraya. Ben gelirsem etini kemiğinden ayırırım" dedim ve yavaş adımlarla ona yürüdüm. 

Sırıtan yüzü söylediklerimle dondu kaldı. "Sen nasıl bir vahşisin be! Gelme bak, bağırırım. Son kez söylüyorum" dedi ama söylediklerini takmayarak adımlarımı hızlandırdım.

Hızlandığımı görüp arkasını dönerek eve doğru bağırarak kaçmaya başladı. Nereye koştuğunu görüp hızla ona yetişmeye çalıştım. Aklını mı kaçırmıştı? Aktaşların evine doğru depar atarak koşuyordu. Arkasından bağırarak, "Hey, dur orada! Girme içeriye! Hey, sana diyorum" dedim ama beni duymuyordu.

 Bu kadar mı korkutmuştum da benden böyle kaçıyordu? Düşüncelerimi bir kenara atıp arkasından eve adımımı attım. Salona geldiğimde alt kata, abilerimin oyun ve eğlence odasına gittiğini gördüm. Arkasından, "Hayır, oraya gitme Atakan!" diye bağırdım ama kapının açılıp kapanma sesi geldiğinde kendime lanetler okudum. Merdivenlerden inip alt kata ulaştığımda kapının önünde durdum.

Arjin ~Yaşam ateşi~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin