🎀🫶🏻💌💓
İrkilerek yerimden sıçradım ve etrafıma kısa bir göz gezdirdim. Dün yaşadıklarım hala zihnimde canlanıyordu, dün olanlar gözümün önünden film şeridi gibi geçip gitti. Sanırım tüm bu yaşadıklarım rüya değildi.
Elimi telefonuma attım, ancak bulamayınca hızla ayağa kalkıp bir birine karışmış yorganımı silkeleyerek telefonumu aradım. Telefonum gürültülü bir şekilde ahşap zeminde yuvarlandı.
Korkuyla yorganı yere fırlatıp telefonuma koştum. Elime aldığımda sanki kalbimin bir yerinde sızlama hissettim. Kamera ve ekranın çoğu yeri kırılmıştı. Sağ elimle kafama vurarak, "Aptal küçük ergen, senin canından bile pahalı bir şey bu, nasıl yere öylece fırlatırsın?" dedim. Aslında fırlatmadım ama olsun, kırıldı işte.
Taksiti bitmemişti bile. Kafama vurarak ahşap zeminde oturdum. Kapı tıklatılarak açıldığında, elimle kafama vurmaya devam ettim. Karşımdaki kişi, ne yaptığımı çözmeye çalışır gibi ellerime odaklanmıştı.
Ellerim utançtan titremeye başladığında, saçımı okşamaya başladım. Karşımdaki kişi sırıtarak bakmaya başladığında, utancımdan kızarmıştım. Yerden sıçrayarak kalktım. Aceleyle yatağımı toplamaya yöneldim, böyle yaparak yüzümü saklayabilirdim.
Sonunda Acar konuşmaya karar verdiğinde içimden "Çok şükür" dedim. "Annem ve babam aşağıda seni bekliyor, işini bitir, hemen aşağı gel" dedi ve arkasını dönüp giderken, aklına bir şey gelmiş gibi tekrar söze başladı.
"Ha, bu arada, kızardığında tam köstebeğe benziyorsun, cici ikizim" dedi. Kapının kapanma sesi geldiğinde yere kendimi bıraktım. Yastığı alıp kafamı gömdüm ve çığlık attım.
"Gerçekten mi, Arjin? Allah aşkına, ne yapıyorsun?" dediğimde, kafamı çıkardım ve sakince ayağa kalktım. Boy aynasının önüne geçip saçımı düzelttim. İki kez yüzüme vurup derin nefes aldım.
Yüzüme kocaman, yalandan bir gülümseme yerleştirdim. Arkamı dönüp kırık olan telefonumu elime aldım. Odanın kapısına ulaştığımda kapıyı açıp odadan çıktım. Tam çıktığım gibi biriyle çarpışmam kaçınılmaz oldu.
Yere düşmem gerekirken, kendimi havada asılı buldum. Elimi kolumu havada sallayarak dik durmaya çabaladım, ama olmuyordu. Kafamı arkama çevirip beni tutan kişiye baktım.
Dün gece hiç konuşmayan, tepki bile göstermeyen kişi, sanırım adı Ayaz'dı, beni tek eliyle rahat bir şekilde tutuyordu. Ben şok olan gözlerimle dik durmaya çabalarken, o bana gülümseyerek bakıyordu. "Hey, beni bırak, bu çok rahatsız edici. Hem ben ağırım, sana da yazık" dedim.
Ayaz'ın gülümsemesi, söylediğim şeyle bozuldu, sanki karşısında kim olduğunu hatırlamış gibi kendine gelmişti. "Sen mi ağırsın? Allah aşkına, kaç kilosun, 10 mu?" dediğinde yüzüm düştü. 10 olmasam da günden güne ilaçlarımın ağırlığı yüzünden zayıflıyordum.
En son kilomu ölçtüğümde 50 falandım ama bunun üzerinden 2 yıl geçmişti. Şimdi ölçmeye özgüvenim yoktu, çünkü biliyordum ki çok zayıflamıştım.
Çünkü biliyordum, çok ama çok zayıflamıştım. Eski fotoğraflarıma baktığımda, şimdiki halimle hiç benzemiyordum. Yüzüm düşmüş, eski mutluluğumu kaybetmiştim. Bir deri bir kemik kalmıştım.Ama insanı asıl ne üzüyordu, kırıyordu biliyor musunuz? Sizi büyüten, size en yakın sandığınız kişilerin, onların gözleri önünde eriyip yok olduğunuzu görmemesi. (Bu Sinan ve Doa hariç) Kafamı sağa sola sallayarak kendime geldim ve o an ayaklarımın üzerinde olduğumu fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arjin ~Yaşam ateşi~
Genç Kız EdebiyatıGözleri denizdeki dalgalar kadar kasvetli ve sonsuzdu. Onun beni kendi karanlığına sürükleyeceğini hissediyordum, ya da belki de ben onu gerçek olmayan hayatıma sürükleyecektim. "Belki de benim kimsesizliğimi sevecekti, kim bilir? Tıpkı benim onun k...